Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 150

kroşe * Boksta bir yumruk vuruşşekli.
kruasan * Ay çöreği.
krupiye * Bir kumarhanede veya oyun oynanan bir yerde oyunu yöneten kimse.
krupiyelik * Krupiye olma durumu veya krupiyenin işi.
kruvaze * (ceket, yelek için) ön parçaları birbiri üzerine gelecek biçimde yapılmışolan.
kruvazör * Deniz yollarını gözetme, deniz ve hava filolarına kılavuzluk etme amacıyla, topla silâhlandırılmışhızlısavaş
gemisi.
ksenofobi * Yabancıdüşmanlığı.
ksenon * Atom numarası54, atom ağırlığı131, 30 olan, havada on milyonda bir oranında bulunan, renksiz, kokusuz
asal gaz. KısaltmasıXe.
ksilofon * Değişik sayıda akortlu tahta veya metal çubukların gam sırasıyla dizilmesinden oluşan, iki değnekle
vurularak çalınan bir çalgı.
Ku * Kurçatovyum’un kısaltması.
-ku * Bkz. -gı/ -gi.
kuaför * Kadın berberi.
* Erkek berberi.
* Güzellik salonu.
kuartet * Dörtlü.
kubarma * Kubarmak işi.
kubarmak * (hindi, güvercin) Tüyleri kabarmak.
* Çalımlı bir tavır takınmak.
kubaşma * Kubaşmak işi.
kubaşmak * İmece ile işyapmak, yardımlaşmak.
kubat * Kaba, biçimsiz.
* Davranışlarıkaba olan.
kubatlık * Kubat olma durumu.
kubbe * Yarım küre biçiminde olan ve yapıyıörten dam.
* Kubbe biçiminde olan.
Kubbealtı * TopkapıSarayında, Osmanlıvezirlerinin, devlet işlerini görüşmek için toplandıklarıalan.
kubbeli * Kubbesi olan.
* Kubbe biçiminde olan.
kubbeli delik * Trakeit gözelerinin uçlarında bulunan ve besin suyunun düşey yönde ilerlemesini sağlayan geçişyolu.
kubbeli fırın * Üzerinde kubbesi olan fırın.
kubbesiz * Kubbesi olmayan.
kubur * Ayak yolu deliğinden lâğıma inen boru.
* Boru biçiminde kap.
* Bir çeşit tabanca, dolma tabanca.
kubur sıkmak * silâh atmak, tabanca sıkmak.
kuburluk * Tabanca kılıfı.
* Sadak.
kucağına düşmek * düşman, felâket, sefalet gibi kötü şeylerin veya durumların içine düşmek, onlarla karşılaşmak.
kucağına oturmak * dizlerinin üstüne oturmak.
kucak * Açık kollarla göğüs arasındaki bölüm.
* Açık kollarla göğüs arasına sığabilen miktarda olan.
* Herhangi bir durumun veya şeyin sınırlarının arası, iç.
kucak açmak * korumak; sığınacak yer vermek.
kucak çocuğu * Yürüyemeyen, kucakta gezdirilen çocuk.
kucak dolusu * Pek çok, pek bol.
kucak kucağa * Birbirine sarılmışveya birbirine yüz yüze sokulmuş bir durumda.
* İç içe, yan yana, beraberce.
kucak kucak * bol bol.
* kucaklanabilecek miktarda olan.
kucaklama * Kucaklamak işi.
kucaklamak * Kollarla sarıp göğüs uzerine bastırma.
* Kucağına almak, kucağında taşımak.
* İçine almak veya çepeçevre sarmak.
kucaklanış * Kucaklanmak işi veya biçimi.
kucaklanma * Kucaklanmak işi veya durumu.
kucaklanmak * Kucaklamak işi yapılmak.
kucaklaşma * Kucaklaşmak işi.
kucaklaşmak * Birbirini kucaklamak.
kucaklayış * Kucaklamak işi veya biçimi.
kucakta * henüz yürüyemeyen, küçük (çocuk).
kucaktan kucağa * Pek çok kişi ile ilişki kurarak.
kucaktan kucağa dolaşmak (veya gezmek) * (kadın) pek çok kişiyle yasal olmayan ilişkide bulunmak.
kuçu kuçu * Köpekleri çağırmak için kullanılır.
kuçukuçu * (çocuk dilinde) Köpek.
kudas * İsa Peygamber’in havarileriyle birlikte yediği son yemeği anmak için, Hristiyanların kilisede bir kap içinde
ekmek ve şarabıkutsayarak yaptıklarıtören, liturya.

Bir yanıt yazın