kudema | * Eskiler, eski insanlar. * Eskiliği bakımından ileri gelenler, öne çıkanlar. |
kudret | * Güç, erk, erke, iktidar. * Yetenek. * Maddî güç, zenginlik. * Tanrıyapısı. * Tanrı’nın ezelî gücü. |
kudret hamamı | * Ilıca. |
kudret helvası | * Türlü bitkilerden, öz sularının kurutulmasıyla elde edilen macun; hekimlikte iç sürdürücü olarak kullanılır. * Beyaz çiçekli, 5,9 yaprakçıklı, 20 m kadar yükselebilen, Kuzeybatıve BatıAnadolu’da yaygın olan bir ağaç (Fraxinus ornus). |
kudret narı | * Sarıçiçekli, parçalıyapraklı, tırmanıcıve bir yıllık otsu bir bitki (Momordica charantia). * Bu bitkinin 10,15 cm uzunlukta, iğbiçiminde, üzeri pürtüklü, önce yeşil ve sonra parlak sarıveya turuncu renkli meyvesi. |
kudretli | * Gücü olan, güçlü. * Başarılı, üstün. |
kudretsiz | * Gücü olmayan, argın, takatsiz. |
kudretsizlik | * Güçsüz olma durumu, argınlık, takatsizlik. |
kudretten | * İnsan eli değmeden oluşmuş. |
kudurgan | * Azgın. |
kudurganlık | * Azgınlık. |
kudurma | * Kudurmak işi. |
kudurmak | * Kuduz hastalığına yakalanmak, kuduz olmak. * Aşırıdavranışlarda bulunmak, taşkınlık göstermek. * Çok yaramazlaşmak, ele avuca sığmamak. * Gücünü artırmak, tehlikeli bir durum almak, tehlikeli bir duruma gelmek. * Çok kızmak, öfkelenmek. |
kudurtma | * Kudurtmak işi. |
kudurtmak | * Kudurmasına sebep olmak. * Öfkelenmesine yol açmak. |
kudurtucu | * Kudurmasına sebep olan. |
kuduruk | * Kudurmuş(insan veya hayvan). * Azgın, saldırgan. * Çok yaramaz. |
kuduruş | * Kudurmak işi veya biçimi. |
kuduz | * Köpek, kedi, tilki gibi bazımemeli hayvanlardan insana geçen, genellikle çırpınma, sudan korkma, inme ile beliren, ölümle sonuçlanan hastalık. * Azmış. * Kuduz hastalığına yakalanmış(hayvan). |
kuduz böceği | * Kın kanatlılardan, hekimlikte yakıyakmak için kullanılan, 2 cm uzunluğunda, parlak yeşil renkli bir böcek, kunduz böceği (Cantharis). |
kuduz böcekleri | * Ateş böceklerine benzemekle birlikte, onlar gibi ışık vermeyen, kuduz böceği türlerini içine alan kın kanatlılar familyası. |
kuduz otu | * Bkz. deli otu. |
kuduzluk | * Kuduz olma durumu. |
kudüm | * Mehter takımlarında ve tekkelerde kullanılmışolan, metal kâseli, küçük iki davuldan oluşmuşusul vurma aracı. |
kudümzen | * Kudüm çalan. |
kûfî | * Arap yazısının düz ve köşeli çizgilerle yazılan eski bir biçimi. |
kuğu | * Perde ayaklılardan, yaban ve evcil türleri bulunan, çok uzun ve kıvrık boyunlu, genişgagalı, genişkanatlı bir su kuşu (Cygnus olor). |
kuğu (gibi) | * ince uzun, narin (boyun). |
kuğurma | * Kuğurmak işi. |
kuğurmak | * Güvercin ötmek. |
kuhi | * Issız. |
kuintet | * Beşli, kentet. |
kuka | * Dantel veya nakışipliği yumağı. * Bir çocuk oyunu. |
kuka | * Tespih, sigara ağızlığı gibi şeylerin yapımında kullanılan, siyah veya sütlü kahve renginde Hindistan cevizi kökü. * Bu kökten yapılmışolan. |
kukla | * Hareketli yerleri iplikle sanatçının parmaklarına bağlanarak veya eldiven benzeri bir kesiti kullanarak, bir perdenin üzerinden oynatılan, bez ve karton gibi hafif nesnelerden yapılmış bebek. * Ayakları olmayan, alttan içine el sokularak oynatılan çeşitli nesnelerden yapılmış bebek. * Bu bebeklerle oynatılan oyun. * Kendi istek ve kararıyla işgörmeyip başkasının etkisinde olan kimse. |
kukla gibi | * ufak tefek, çelimsiz. * kişiliksiz. |
kukla gibi oynatmak | * birine her istediğini yaptırmak. * birinin istediğini yapıyor görünerek onu oyalamak. |
kukla hükûmet | * bir ülkede, yabancı bir devlet tarafından kendi amaçlarını gerçekleştirmek için kurulmuşsözde hükûmet. |
kukla oyunu | * Yapma bebeklerin alttan el sokularak veya başka yollarla hareketlendirilerek oynatıldığı oyun, gösteri. |
kukla tiyatrosu | * Kukla oyununun yapıldığıtiyatro. |
kuklacı | * Kukla oynatan kimse. |
kuklacılık | * Kukla oynatma veya yapıp satma işi. |
kuklalık | * Başkasının isteğine göre davranma. |
kuklavari | * Kukla gibi, kuklaya benzer biçimde. |
kukuleta | * Yağmur, soğuk gibi dışetkilere karşı başa geçirilen, giysiye dikili veya ayrı olarak kullanılan başlık. |
kukuletalı | * Kukuletası olan. |
kukuletasız | * Kukuletası olmayan. |
kukumav | * Baykuşgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’da yaşayan bir kuş(Athene noctua). |
kukumav gibi | * tek başına, kimsesiz. |
kukumav gibi düşünüp durmak | * çok üzüntülü bir durumda düşünmek. |
Kategoriler