Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 152

kul * Tanrı’ya göre insan.
* Yabancıülkelerden tutsak olarak getirilen ve alınıp satılabilen köle veya karavaş.
kul cinsi * Osmanlılarda köle veya karavaşlıktan yetişen kadınlara verilen ad.
kul hakkı * İnsanların birbirlerine geçen emekleri, hakları.
kul kâhyası * Yeniçeri Ocağında yeniçeri ağasından sonra gelen en yüksek düzeydeki subay, kul kethüdası.
kul köle (veya kul kurban) olmak * tam bir doğruluk ve özveri ile bağlanarak, bütün isteklerini yerine getirmeye hazır olmak.
kul oğlanı * Vergi toplayan belediye tahsildarı.
kul oğlu * 343 kuloğlu.
kul olmak * aşırıderecede bağlanmak, boyun eğmek.
kul sıkılmayınca Hızır yetişmez * sıkıntıda olanlarıavutmak ve yüreklendirmek için söylenir.
kul taksimi * Eşit olarak yapılan üleştirme.
kul yapısı * İnsan eliyle yapılmışolan.
kula * Gövdesi sarıveya kirli sarırenkte, yele, kuyruk ve bacağın alt kısmındaki kılların koyu renkte olduğu at
donu.
* Bu renkte olan at.
kula kul olmak * bir kimsenin buyruğu altında bulunmak.
kulacık * Bkz. kulakçık.
kulaç * Gerilerek açılmışiki kolun parmak uçlarıarasındaki uzaklık.
kulaç atmak * yüzerken kolları, sırayla üstten ileriye doğru atıp suyu arkaya doğru çekmek.
kulaçlama * Kulaçlamak işi.
kulaçlamak * Kaç kulaç olduğunu ölçmek.
* Kulaç atarak yüzmek.
kulaçlayış * Kulaçlama işi veya biçimi.
kulağakaçan * Düz kanatlılardan, karnında çatal biçiminde iki uzantı bulunan, meyve ve sebzelere zarar veren otçul bir
böcek (Forficula auricularia).
kulağı(bir şeyde) olmak * dikkatini (bir şeye) vermek.
kulağı(veya kulaktan) çınlasın * konuşulan yerde bulunmayan, sevilen biri anıldığında söylenir.
kulağıağır işitmek * kulağı iyi işitmemek.
kulağıdelik * Olup bitenleri çabuk haber alan.
kulağıdikilmek * konuşulanlarıdinlemek için dikkat kesilmek.
kulağıduvar olmak * sağır olmak.
kulağıkirişte (olmak) * söylenecek sözü, gelecek haberi bekleyerek (beklemekte).
kulağıkirişte (veya tetikte olmak) * söylenecek sözü, gelecek haberi bekleyerek (beklemek).
kulağı okşamak * kulağa hoşgelmek.
kulağıters taraftan göstermek * kolay yolu varken bir işi daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak.
kulağıtıkalı * Sağır, ağır işiten.
* dinlemek istemeyen, dinlemeyen.
kulağına çalınmak * başkasına söylenirken kendisi de duymuşolmak.
kulağına çarpmak * duyulmak.
kulağına fısıldamak * çok alçak ve hafif bir ses tonuyla kulağına eğilip konuşmak.
kulağına gelmek * kulağına çalınmak.
* biri tarafından duyulmak.
kulağına girmek * söylenilen sözlere önem vermek, söylenenleri anlamak, benimsemek.
kulağına inanmamak * duyduklarının doğruluğundan şüphe etmek.
kulağına kar suyu kaçmak * sıkışık bir duruma düşmek.
kulağına koymak (veya sokmak) * bir duruma veya söze hazırlamak için önceden kısaca anlatmak; düşünce aşılamak, telkin etmek.
kulağına küpe olmak (veya etmek) * başa gelen bir durumdan alınan dersi hiç unutmamak.
kulağına söylemek * fısıldamak.
kulağınıaçmak * dikkatle dinlemek.
kulağını bükmek * bir sorun karşısında dikkatli davranması için uyarıda bulunmak.
kulağını çekmek * ceza olarak kulağınıtutup bükerek çekmek.
* uyarmak için hafif bir ceza vermek.
kulağınıçınlatmak * birini anmak.
kulağınıdoldurmak * bir kimseye -başkasından bilgi almadan önce konu üzerinde bilgi verirken kendi düşüncesini aşılamak.
kulak * Başın her iki yanında bulunan işitme organı.
* Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü.
* Balıklarda başın iki yanında bulunan ve ağızdan alıp solungaçlardan geçirdiği suyu dışarıya vermeye yarayan
yarıklardan her biri.
* Telli çalgılarda tel germeye yarayan burgu.
* Seslerin uygunluğunu seçebilme ve değerlendirebilme yeteneği.
* Sabanın toprağa giren kısmının iki yanında bulunan ve toprağıyollara dökmeye yarayan parça.
* Akarsuların ve özellikle göllerin karaya giren ve durgunlaşan yerleri.
kulak * Varlıklıeski Rus köylülerine verilen ad.
kulak altı bezi * Kulağın yakınında bulunan, tükürük bezlerinin en büyüğü.
kulak ardıetmek * dikkate almamak, göz önünde tutmamak.

Bir yanıt yazın