Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 153

kulak asma! * “önemseme, dimleme!” anlamında uyarısözü.
kulak asmak (veya asmamak) * önem vermek (vermemek), dinlemek (dinlememek).
kulak çivisi * Kağnıda tekerleğin çıkmaması için mazının ucuna takılan çivi.
kulak davulu * Kulak zarı.
kulak demiri * Pulluklarda, uç demirinin kaldırdığıtoprağıters çeviren demir.
kulak dolgunluğu * İşiterek elde edilen bilgi.
kulak erimi * Sesin işitilebileceğıuzaklık.
kulak kabartmak * belli etmemeye çalışarak dinlemek.
kulak kepçesi * Sesi toplayarak orta kulağa göndermeye yarayan, kulağın, yarım daire biçimindeki bölümü.
kulak kesilmek * büyük bir dikkatle dinlemek.
kulak kıvırmak * tarımda domatesin olgunlaşmasısırasında yapılan bir işlem.
kulak kulağa * Gizlice, başkasıduymaksızın.
kulak memesi * Kulağın yumuşak ve kıkırdaksız olan alt ucu.
kulak misafiri * Yanında konuşulan bir şeyi, konuşmaya katılmadan dinleyen kimse.
kulak misafiri olmak * yanında konuşulan bir şeyi konuşmaya katılmadan dinlemek.
kulak tıkacı * Çok şiddetli sesleri, gürültüleri hafifletmek için, kulağın içine veya üzerine konulan araç.
kulak tıkamak * bir şeyi duymazlıktan gelmek.
kulak tırmalamak * (ses için) kulağırahatsız etmek.
kulak tırmalayıcı * Kulağırahatsız eden.
kulak tozu * Kulağın arkasındaki tümseklik.
kulak tozuna vurmak * tam kulağın üstüne vurmak.
kulak tutmak * dinlemek, işitmek istemek.
kulak vermek * merak edip dinlemek, işitmeye çalışmak.
kulak zarı * Dışkulakla orta kulağı birbirine bağlayan zar, kulak davulu.
kulakçı * Kulak, burun, boğaz hekimi.
kulakçık * Kalbin üst bölümünde bulunan ve biri (sağdaki) anatoplar damarlardan, öbürü (soldaki) akciğer
toplardamarlarından kanıalıp karıncıklara veren iki boşluğun adı, kulacık.
kulaklarıdolmak * aynışeyi dinlemekten usanmak.
kulaklarıpaslanmak * çoktan beri müzik dinlememişolmak.
kulaklarına kadar kızarmak * çok utanmak.
kulaklarınıdikmek * (hayvan) dikkat kesilmek.
kulaklarınıtıkamak * dinlemek, istememek.
kulaklarının pasını gidermek * çoktan beri dinlememişken müzik dinlemek.
kulaklı * Kulağıherhangi bir biçimde olan.
* Kulağa benzer çıkıntısı olan.
* Sapının ucunda kulak biçiminde iki genişçatalı bulunan bir çeşit yatağan.
* İki tarafında tutulacak yeri olan yayvan tencere, kazan.
kulaklısomun * Yanlarında kanat gibi çıkıntıları olan bir somun türü.
kulaklık * Kulaklarısoğuk, rüzgâr gibi dışetkilerden korumak için kulak kepçesini örtecek biçimde yapılmışkılıf.
* Radyo, telefon veya telsizde kulak ile verici arasında ses bağlantısıkurmaya yarayan alıcı.
* Ağır işitenlerin kullandıklarıpilli araç.
kulaksız * Kulak kepçesi olmayan.
kulaktan * Sadece duyarak, dinleyerek.
kulaktan dolma * Başkalarından işitilerek edinilen bilgi.
kulaktan kulağa * Bir kimseden bir başkasına, gizlice söyleyerek.
kulampara * Oğlancı.
kulamparalık * Oğlancılık.
kule * Çoğunlukla kare veya silindir biçimindeki yüksek yapı.
* Cihannüma.
kulis * Tiyatroda, sahnenin gerisinde ve yanlarında bulunan bölüm.
* Bir işin, bir hareketin iç yüzü, bilinmeyen yönleri.
* Borsa dışında alışverişyeri.
kulis çalışması * Kulis faaliyeti.
kulis faaliyeti * Toplantıyerlerinde, oturum dışında çeşitli grupların yaptığı gizli girişim veya çalışma.
kulis yapmak * herhangi bir toplulukta oturumlar dışında gizli çalışmalar yapmak.
kullandırma * Kullandırmak iş.
kullandırmak * Kullanmak işini yaptırmak.
kullanılma * Kullanılmak işi.
kullanılmak * Kullanmak işine konu olmak.

Bir yanıt yazın