kurlağan | * Etyaran. |
kurma | * Kurmak işi. * Kurularak, parçaları birleştirilerek oluşturulan, prefabrike. |
kurmaca | * Tasarlanıp üretilen, tasarlayarak. |
kurmacılık | * Resim ve heykelde, eseri geometrik ögeleri ile kurmayıtemel alan anlayış, konstrüktivizm. |
kurmak | * Bir şeyin oluşmasına yardım eden parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek. * Hazırlamak. * (yaylı, zemberekli şeylerde) Yayıveya zembereği germek. * Gereken şartlarıhazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak. * (etkisi ve önemi geniş, sürekli şeyler için): Meydana getirmek, tesis etmek. * Yapmak, inşa etmek. * Yapmak, oluşturmak. * Ortaklık sağlamak. * Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek. * Bir araya getirmek, toplamak. * Gizlice hazırlamak, tasarlamak. * Düşünmek. * Aklına koymak. * Zihinde büyütmek. * Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşıöfkelendirmek. * Sağlamak, oluşturmak. |
kurmay | * Harp akademilerine girerek eğitimlerini başarıyla bitirmişsubay, erkânıharp. * Kurmaylık yetkisi ve niteliği olan (subay). |
kurmay başkanı | * Ordu, tümen, tugay gibi birliklerde ve askerî akademilerde karargâh subayı. |
kurmaylık | * Kurmay olma durumu. |
kurna | * Hamamlarda, musluk altında, içinde su biriktirilen, yuvarlak ve çoğunlukla mermer veya taştekne. |
kurnalı | * Kurnası olan. |
kurnasız | * Kurnası olmayan. |
kurnaz | * Kolay kanmayan, başkalarınıkandırmasınıve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz. |
kurnazca | * Kurnaz bir biçimde, kandırarak, aldatarak. |
kurnazlaşma | * Kurnazlaşmak işi. |
kurnazlaşmak | * Kurnaz duruma girmek. |
kurnazlık | * Kurnaz olma durumu veya kurnazca iş. |
kuron | * Korumak için dişüzerine dişçi tarafından geçirilen metal kaplama. |
kurs | * Yuvarlak ve yassı biçimli nesne, ağırşak. * Bir gök cisminin teker biçimde görülen yüzü, çörek. |
kurs | * Resmî ve özel kuruluşlarca ilgililere belirli bir konuda bilgi, beceri ve davranışlar kazandırmak amacıyla düzenlenen ve kısa süreli derslere dayanan eğitim etkinliği, kur. |
kursağında kalmak | * istenilen bir şey gerçekleşememek, yarım kalmak. |
kursak | * Kuşların yemek borusu üzerinde bulunan, yiyeceklerin toplandığıtorba biçiminde şişkin organ. * Kuşkursağışişirilip kurutularak yapılan veya ona benzetilen şişkin şey. * Mide. * Kursak zarı ile yapılmış. * Böceklerin ve solucanların sindirim kanallarında bulunan, kuşların kursağına benzeyen yapı. |
kursaklı | * Kursağı olan. * Guatr hastalığı olan (kimse). |
kursaksız | * Kursağı olmayan. |
kursiyer | * Kurs öğrencisi. |
kurşun | * Atom numarası82, atom ağırlığı207,21, yoğunluğu 11,3 olan, 327,4°C de eriyen, yumuşak ve bükülgen, mavimtırak esmer renkte bir element. KısaltmasıPb. * Tüfek, tabanca gibi hafif ateşli silâhlarda kullanılan mermi. * Kurşundan yapılmış. |
kurşun atmak | * silâhla mermi atmak. * düşmanlık etmek. |
kurşun dokunmak | * mermi isabet etmek. |
kurşun dökmek | * halk inanışına göre erimişkurşunu, hastanın üstünde, içinde su bulunan bir kaba dökerek ortaya çıkan şekillerin yorumuyla nazar, büyü, hastalık vb. şeyleri önlemek, iyileştirmek. |
kurşun erimi | * Merminin en çok ulaşabildiği uzaklık. |
kurşun gibi | * çok ağır. |
kurşun grisi | * Koyu gri renk. |
kurşun kalem | * Dışıtahta, içi grafitli kalem. |
kurşun otu | * Bkz. dişotu. |
kurşun rengi | * Kurşunun rengi, koyu kül rengi. * Bu renkte olan. |
kurşun sıkmak | * silâhıateşlemek, mermi yakmak. |
kurşun tutmak | * kurşuna hedef olmak, kurşun değecek gibi olmak. |
kurşun yağdırmak | * çok sayıda kurşun atmak. |
kurşun yağmuruna tutmak | * çok sayıda ve sürekli kurşun atmak. |
kurşun yemek | * vurulmak. |
kurşuna dizmek | * verilen ölüm cezasınıaskerî bir kıtanın attığıkurşunlarla yerine getirmek. |
kurşuncu | * Kurşun satan veya işleyen kimse. * Kurşun döken kimse. |
kurşunculuk | * Kurşun satma veya işleme. * Kurşuncunun işi. |
kurşungeçirmez | * Ateşli silâhlardan atılan mermilerin girmesini engelleyecek yapıda ve özellikte olan (yelek, cam vb.). |
kurşunî | * Koyu kül rengi, kurşun rengi. * Bu renkte olan. |
kurşunîleşme | * Kurşunîleşmek işi. |
kurşunîleşmek | * Kurşunî bir duruma girmek. |
kurşunlama | * Kurşunlamak işi. |
kurşunlamak | * Kurşunla kaplamak. * Kurşunla mühürlemek. * Kurşun ile ateşetmek, vurmak. |
kurşunlanma | * Kurşunlanmak işi. |
kurşunlanmak | * Kurşunlamak işi yapılmak. |
Kategoriler