kurup takma | * araç ve cihazların tesisata bağlanması işi, montaj. |
kuruş | * Liranın yüzde biri değerinde Türk parası. |
kuruş | * Kurmak işi veya biçimi. |
kuruşkuruş | * Kuruşu bile hesap ederek. |
kuruşlandırma | * Kuruşlandırmak işi. |
kuruşlandırmak | * Bir listede yer alan her maddenin fiyat tutarınıhesap edip belirtmek. |
kuruşluk | * Herhangi bir kuruşa karşılık olan. |
kuruşu kuruşuna | * Hesap tam çıkartılarak. |
kurut | * Kurutulmuşsüt ürünü. |
kurutaç | * Kurutma kabı. |
kurutma | * Kurutmak işi. |
kurutma kabı | * İçinde nemçeker bir kimyasal madde bulunan ve bazımaddeleri kurutmak veya nemlenmelerini önlemek için kullanılan kapaklıcam kap, desikatör. |
kurutma kâğıdı | * Yazıda mürekkebin ıslaklığını gidermek için kullanılan nem emici bir tür kâğıt. |
kurutma makinesi | * Yıkanmışve sıkılmışçamaşırlarısıcak hava içinde döndürerek kurutan araç. |
kurutmaç | * Mürekkebi kurutmak için kullanılan kurutma kâğıdıve bunun takılı bulunduğu araç. |
kurutmak | * Suyunu ve ıslaklığını giderip kuru duruma getirmek. * (bitkiler için) Canlılığınıyitirmek. * Bazısebze ve meyvelerin buharlaştırılmasıyla kuru bir durum almasını sağlamak. * Cılız duruma getirmek, zayıflatmak. * Yiyecek ve içecekleri yiyip bitirmek. * Uğursuzluk getirmek, yok etmek. |
kurutmalı | * Kurutma sistemi olan. |
kurutmalık | * Kurutmaya yarar, kurutmak için ayrılmış. |
kurutucu | * Nemi, ısıveya hava akımıyla uzaklaştırıp içine konulan maddeleri kurutan alet. * Boya ve parlatıcıların çabuk kurumalarını sağlamak amacıyla içlerine katılan madde. |
kurutulma | * Kurutulmak işi. |
kurutulmak | * Kurutmak işi yapılmak veya kurutmak işine konu olmak. |
kurutuş | * Kurutma işi veya biçimi. |
kuruyasıca | * İşe yaramaz, kötü anlamında bir ilenme sözü. |
kuruyuş | * Kuruma işi veya biçimi. |
kurvaziyer | * Belirli bir programa göre deniz yolu ile yapılan turistik nitelikte gezi. |
kurya | * Vatikanıyöneten yürütme ve yargılama organlarının bütünü. |
kurye | * Genellikle elçilik postasınıyerine ulaştırmakla görevli kimse. * Uçakla gönderilen mektup, koli veya havale. * Düzenli olarak ticarî bir hizmet gören taşıt aracı. |
kuryelik | * Kuryenin görevi. |
kuskun | * Hayvanın kuyruğu altından geçirilerek eyere bağlanan kayış. |
kuskunlu | * Kuskunu olan. |
kuskunsuz | * Kuskunu olmayan. * Perişan, derbeder. |
kuskunu düşük | * Kuskun yeri sağrıdan aşağı olan at. * Gözden düşmüşkimse. |
kuskus | * Un, süt, yumurta ile yapılan ufak ve yuvarlak taneler biçiminde kurutulmuşhamur. |
kuskus çorbası | * Kuskus kullanılarak yapılan çorba. |
kuskus pilâvı | * Kuskus kullanılarak yapılan pilâv. |
kusma | * Kusmak işi, istifra. |
kusmak | * Midesinin içindekilerini ağız yolu ile dışarıatmak, kay etmek, istifra etmek. * Reddetmek. * (boyanan veya temizlenen şeyler için) Yeniden ortaya çıkmak, dışarıya vermek. * Birikmişöfkesini söylemek. |
kusmuk | * Kusulan şey. |
kusturma | * Kusturmak işi. |
kusturmak | * Kusmasına yol açmak. |
kusturucu | * Kusturan, kusmaya yol açan. * Kısa süre içinde kusmaya sebep olan ilâç. |
kusturuş | * Kusturma işi veya biçimi. |
kusuntu | * Kusmuk. |
kusur | * Eksiklik, noksan, nakısa. * Özür. * Bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmamak. * Elverişsiz durum. * Bir şeyden artan kısım, üst, küsur. |
kusur aramak | * yanlışını, eksikliğini, elverişsizliğini aramak. |
kusur bulmak | * bir şeyin özrünü görmek. * gereğinden çok titiz ve hoşgörüsüz davranmak. |
kusur etmek (veya etmemek) | * hoşkarşılanmayacak bir davranışta bulunmak (veya bulunmamak). |
kusur işlemek | * yanlışdavranışta bulunmak. |
kusura bakmamak (veya kalmamak) | * hoşgörmek. |
kusurlu | * Kusuru olan. |
Kategoriler