Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 169

kuzu kapama * Kemikli kuzu etinin, arpacık soğanı, yeşil soğan, havuç, dereotu ile birlikte ağır ateşte pişirilmesiyle yapılan
bir yemek türü.
kuzu kapısı * Büyük bir kapının içinde veya yanında bulunan küçük kapı, kuzuluk.
kuzu kesilmek * uysallaşmak, sessizleşmek,sakin bir durum almak.
kuzu kestanesi * Yabanî ağaçlardan elde edilen, küçük, lezzetli bir kestane türü.
kuzu kuzu * Hiç ses çıkarmadan, karşı gelmeden, uysal bir biçimde.
kuzu mantarı * Bazitli mantarlardan, çayırlarda, sulak yerlerde yetişen, şapkasıetli, kalın, koni biçiminde, pürüzlü, yenilir
bir mantar (Boletus edulis).
kuzu postuna bürünmek * karşısındakini aldatmak için gerçek kişiliğini saklamak, kendini zararsız ve uysal göstermek.
kuzu sarmaşığı * Boyu 3 m kadar olabilen, tırmanıcı, beyaz sütlü, çok yıllık ve otsu bir bitki (Canvolvulus arvensis).
kuzugöbeği * Sulak çayırlarda yetişen, şapkasıkalın ve etli, yenir bir mantar çeşidi (Agaricus campestris).
kuzukulağı * Kara buğdaygillerden, sulak yerlerde yetişen, çiçekleri iki evcikli ve kırmızımtırak bir bitki, yapraklarısalata
olarak kullanılır (Rumex acetosa).
kuzukulağıasidi * Oksalik asit.
kuzulama * (koyun) Yavrulama.
* Kuzu yürüyüşü gibi emekleme.
kuzulamak * (koyun) Yavrulamak.
* (çocuk) Ellerini yere dayayarak dizleri üstünde emeklemek.
kuzulaşma * Kuzulaşmak işi.
kuzulaşmak * Kuzu gibi uysal ve zararsız duruma gelmek.
kuzulu * (koyun için) Kuzusu olan.
* (meyve ve sebze için) Kendisine bitişik olarak aynıcinsten küçük tanesi olan.
kuzuluk * Kuzu barınağı, ağıl.
* Yumuşak huyluluk.
* Büyük kapıların ortasındaki küçük kapı, kuzu kapısı.
kuzuluk kapısı * Hanlarda büyük kapıüzerindeki küçük kapı.
kuzum! * okşamalık, yalvarma veya dikkat çekme anlamlarıtaşıyan bir ünlem.
-kü * Bkz. -ki.
Kübalı * Küba halkından olan.
kübik * Küp ve kesme biçiminde olan.
* Kübizm akımına uyularak yapılmışolan.
* Küp (II) biçiminde olan.
kübist * Kübizmle ilgili olan.
* Kübizmi uygulayan, kübizm yanlısı(kimse).
kübizm * Nesneleri geometrik biçimlerde gösteren bir sanat akımı.
-küç * Bkz. -gıç / -giç.
küçücük * Çok küçük.
küçük * Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı.
* Eni, boyu az.
* Daha az yaşlı.
* Niceliği az olan.
* Niteliği aşağı olan, bayağı.
* Geri aşamada.
* Üstün yeteneği olmayan.
* Büyümesini, gelişmesini henüz tamamlamışolan.
* Çocuk.
* (ses) Kısık, parlak olmayan.
* Yaş, makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan (kimse).
* Küçük abdest.
küçük abdest * İşeme ihtiyacı, çiş, idrar.
küçük ad * İlk ad, soyadı olmayan ön ad.
Küçük Asya * Anadolu.
küçük ay * Şubat ayı, gücük ay.
küçük bey * Evin küçük erkek çocuğu.
* Çıtkırıldım, şımarık genç.
küçük burjuva * Gelir düzeyi düşük şehirli halk.
küçük çaplı * Değeri ve ağırlığı az.
küçük çapta * Belirli bir ölçüde.
* Yaygın olmayan.
küçük dağları ben yarattım demek * çok böbürlenmek, kibirlenmek.
küçük dalga * Orta dalga.
küçük dil * Damak eteğinin ortasında bulunan küçük uzantı.
küçük dil ünsüzü * Akciğerlerden gelen havanın art damakta küçük dilin çevresinden sızarak çıkmasıyla oluşan ünsüz: ğ.
küçük dilini yutmak * şaşırmak, donakalmak.
küçük düşmek * değeri veya onuru sarsılmak.
küçük düşürmek * değerini veya şerefini sarsmak.
küçük gezegen * Bilinen dokuz büyük gezegene göre çok küçük olan gezegen.
küçük görmek * değer, önem vermemek.
küçük hanım * Evin kızıveya genç gelini.
küçük harf * Büyük harflerden ayrı biçimde yazılan harf, minüskül.
küçük Hindistan cevizi * İki çeneklilerden, sıcak iklimlerde yetişen bir ağaç (Myristica frangrans).
* Bu ağacın baharat olarak da kullanılan ceviz biçimindeki yemiş.
küçük kan dolaşımı * Çeşitli organlardan gelen toplardamarların kanısağkulakçık ve sağkarıncığa taşıması, oradan da
atardamarlarla kanın akciğerlere ulaştırılmasıve oradan sol kulakçığa taşınması düzeni.
küçük karga * Karga cinsi bir tür kuş.
küçük köprü * Vücudun, sırt yere dönük olarak avuçlar ve dizler üstünde dayalıve gergin bulunduğu durum, el diz
köprüsü.

Bir yanıt yazın