Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 17

kalbini okumak * birinin duygu ve düşüncelerini, niyetini anlamak.
kalbiyle konuşmak * düşüncelerini, duygu ağırlıklı bir biçimde anlatmak.
kalbur * Tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan büyük delikli veya seyrek telli elek.
kalbur gibi * delikleri olan, delik deşik.
kalbur kemiği * Alın kemiğinin arkasında, kalbur gibi küçük delikleri olan, kafa tasının alt ve ön bölümünü oluşturan
kemik.
kalbura çevirmek * delik deşik etmek.
kalbura dönmek * delik deşik olmak.
kalburabastı * Beze biçimine getirilmişhamur parçasının yassılaştırılıp ortasına ceviz içi ve yağkonmasıyla fırında
pişirilen ve piştikten sonra üzerine soğuk şeker şerbeti dökülen bir tatlıtürü.
kalburcu * Kalbur yapan veya satan kimse.
* İşi, bir şeyi kalburdan geçirmek olan kimse.
kalburculuk * Kalburcunun işi.
kalburdan geçirmek * kalbur yardımıyla ayırmak, elemek.
kalburla su taşımak * verimsiz, sonuçsuz bir işle uğraşmak.
kalburlama * Kalburlamak işi.
kalburlamak * Kalburdan geçirmek.
kalburlanma * Kalburlanmak işi.
kalburlanmak * Kalburdan geçirilmek.
kalburlatma * Kalburlatmak işi.
kalburlatmak * Kalburdan geçirtmek.
kalburüstü * Seçkin, sivrilmiş.
* Değerli, güzel, başarılı.
kalburüstüne gelmek (veya kalburüstü kalmak) * benzerleri arasında sivrilmişolmak, seçkin duruma gelmek.
kalcı * Kal işi yapan kimse.
kalça * Vücudun bacakla böğür arasındaki iki yana doğru çıkıntılı bölümü.
kalça kemiği * Yassı, geniş, girintisi ve çıkıntısıçok olan, leğen veya kemik çatının ön ve yan bölümlerini oluşturan bir çift
kemik, oma.
kalçalı * Kalçası olan.
* Kalçası genişolan.
kalçalık * Davulcuların, davulun sürtünmesine karşı giysilerini korumak amacıyla sol kalçalarına koyduklarıderi
parçası.
kalçasız * Kalçası olmayan.
* Kalçasıdar olan.
kalçete * Elle örülerek yapılan yassıhalat.
kalçın * Üstüne başka bir şey giyilmek için abadan veya meşinden yapılan çizme biçiminde ayak giysisi.
kalçıncı * Kalçın yapan veya satan kimse.
kaldıki * Bundan başka, bununla birlikte.
kaldıraç * Az bir güç ile büyük bir yükü kaldırmaya yarayan, bir dayanma noktasıüzerinde hareket edebilen, inip
kalkabilen sert çubuk, manivelâ.
kaldıran * Kaldırmak işini yapan.
* Bazı organlarıyukarıya doğru kımıldatan kaslara verilen ad.
kaldırıcı * Ağır bir yükü kaldırmak veya çok kısa mesafelerde yerini değiştirmek için kullanılan araç, kriko.
kaldırılış * Kaldırılmak işi veya biçimi.
kaldırılma * Kaldırılmak işi.
kaldırılmak * Kaldırmak işi yapılmak.
kaldırım * Yollarda taşlarla yapılan döşeme.
* Yaya kaldırımı, trotuvar.
kaldırım çiğnemek * şehirde yaşayarak görgüsü artmak.
kaldırım işçisi * Kum, çimento veya hazırlanmışyataklar üzerine parke taşı, beton blok, tuğla veya bordür taşıdöşeyen
kimse, kaldırımcı.
kaldırım kabadayılığı * Adî ve basit, seviyesiz, yersiz veya gereksiz güç gösterisi.
kaldırım kabadayısı * Basit, seviyesiz veya ucuz kahramanlık gösterisinde bulunan kimse.
kaldırım mühendisi * İşsiz güçsüz sokaklarda dolaşan kimse.
kaldırım süpürgesi * Sürtük.
kaldırım taşı * Kaldırım döşemeye elverişli olan sert bir taştürü.
kaldırım yosması * Kaldırım süpürgesi.
kaldırıma düşmek * önemini, değerini yitirmek.
* ucuz fiyatla sokakta satışa çıkarılmak.
kaldırımcı * Kaldırım döşeyen kimse.
* Dolandırıcı, yankesici.
kaldırımcılık * Kaldırım döşeme işi.
* Dolandırıcılık, yankesicilik.
kaldırımlarıarşınlamak * işsiz güçsüz dolaşmak.
kaldırımlı * Kaldırımı olan.

Bir yanıt yazın