kalbini okumak | * birinin duygu ve düşüncelerini, niyetini anlamak. |
kalbiyle konuşmak | * düşüncelerini, duygu ağırlıklı bir biçimde anlatmak. |
kalbur | * Tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan büyük delikli veya seyrek telli elek. |
kalbur gibi | * delikleri olan, delik deşik. |
kalbur kemiği | * Alın kemiğinin arkasında, kalbur gibi küçük delikleri olan, kafa tasının alt ve ön bölümünü oluşturan kemik. |
kalbura çevirmek | * delik deşik etmek. |
kalbura dönmek | * delik deşik olmak. |
kalburabastı | * Beze biçimine getirilmişhamur parçasının yassılaştırılıp ortasına ceviz içi ve yağkonmasıyla fırında pişirilen ve piştikten sonra üzerine soğuk şeker şerbeti dökülen bir tatlıtürü. |
kalburcu | * Kalbur yapan veya satan kimse. * İşi, bir şeyi kalburdan geçirmek olan kimse. |
kalburculuk | * Kalburcunun işi. |
kalburdan geçirmek | * kalbur yardımıyla ayırmak, elemek. |
kalburla su taşımak | * verimsiz, sonuçsuz bir işle uğraşmak. |
kalburlama | * Kalburlamak işi. |
kalburlamak | * Kalburdan geçirmek. |
kalburlanma | * Kalburlanmak işi. |
kalburlanmak | * Kalburdan geçirilmek. |
kalburlatma | * Kalburlatmak işi. |
kalburlatmak | * Kalburdan geçirtmek. |
kalburüstü | * Seçkin, sivrilmiş. * Değerli, güzel, başarılı. |
kalburüstüne gelmek (veya kalburüstü kalmak) | * benzerleri arasında sivrilmişolmak, seçkin duruma gelmek. |
kalcı | * Kal işi yapan kimse. |
kalça | * Vücudun bacakla böğür arasındaki iki yana doğru çıkıntılı bölümü. |
kalça kemiği | * Yassı, geniş, girintisi ve çıkıntısıçok olan, leğen veya kemik çatının ön ve yan bölümlerini oluşturan bir çift kemik, oma. |
kalçalı | * Kalçası olan. * Kalçası genişolan. |
kalçalık | * Davulcuların, davulun sürtünmesine karşı giysilerini korumak amacıyla sol kalçalarına koyduklarıderi parçası. |
kalçasız | * Kalçası olmayan. * Kalçasıdar olan. |
kalçete | * Elle örülerek yapılan yassıhalat. |
kalçın | * Üstüne başka bir şey giyilmek için abadan veya meşinden yapılan çizme biçiminde ayak giysisi. |
kalçıncı | * Kalçın yapan veya satan kimse. |
kaldıki | * Bundan başka, bununla birlikte. |
kaldıraç | * Az bir güç ile büyük bir yükü kaldırmaya yarayan, bir dayanma noktasıüzerinde hareket edebilen, inip kalkabilen sert çubuk, manivelâ. |
kaldıran | * Kaldırmak işini yapan. * Bazı organlarıyukarıya doğru kımıldatan kaslara verilen ad. |
kaldırıcı | * Ağır bir yükü kaldırmak veya çok kısa mesafelerde yerini değiştirmek için kullanılan araç, kriko. |
kaldırılış | * Kaldırılmak işi veya biçimi. |
kaldırılma | * Kaldırılmak işi. |
kaldırılmak | * Kaldırmak işi yapılmak. |
kaldırım | * Yollarda taşlarla yapılan döşeme. * Yaya kaldırımı, trotuvar. |
kaldırım çiğnemek | * şehirde yaşayarak görgüsü artmak. |
kaldırım işçisi | * Kum, çimento veya hazırlanmışyataklar üzerine parke taşı, beton blok, tuğla veya bordür taşıdöşeyen kimse, kaldırımcı. |
kaldırım kabadayılığı | * Adî ve basit, seviyesiz, yersiz veya gereksiz güç gösterisi. |
kaldırım kabadayısı | * Basit, seviyesiz veya ucuz kahramanlık gösterisinde bulunan kimse. |
kaldırım mühendisi | * İşsiz güçsüz sokaklarda dolaşan kimse. |
kaldırım süpürgesi | * Sürtük. |
kaldırım taşı | * Kaldırım döşemeye elverişli olan sert bir taştürü. |
kaldırım yosması | * Kaldırım süpürgesi. |
kaldırıma düşmek | * önemini, değerini yitirmek. * ucuz fiyatla sokakta satışa çıkarılmak. |
kaldırımcı | * Kaldırım döşeyen kimse. * Dolandırıcı, yankesici. |
kaldırımcılık | * Kaldırım döşeme işi. * Dolandırıcılık, yankesicilik. |
kaldırımlarıarşınlamak | * işsiz güçsüz dolaşmak. |
kaldırımlı | * Kaldırımı olan. |
Kategoriler