küflenme | * Küflenmek işi. |
küflenmek | * Küf oluşmak. * Zamanı geçmek, köhneleşmek. * Çalışma fırsatı bulamayarak özelliklerini veya yeteneğini yitirmek. |
küfletme | * Küflendirme. |
küfletmek | * Küflendirmek. |
küflü | * Küflenmişolan. * Zamanı geçmiş, köhne. * Saklanmışaltın para. |
küflüce | * Bkz. mantar hastalığı. |
küfran | * Nankörlük. |
küfretme | * Küfretmek işi, sövme. |
küfretmek | * Sövmek. |
küfür | * Sövme, sövmek için söylenen söz, sövgü. * Tanrı’nın varlığıve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme ve bu yolda söylenen söz. * Olumlu işleri kötü gösterme, varlıkları inkâr etme. |
küfür küfür | * (rüzgâr için) Tatlı, serin ve hafif bir biçimde eserek. |
küfür savurmak | * küfretmek. |
küfür yemek | * kendisine küfredilmek. |
küfürbaz | * Kaba sövgüleri çok kullanan, ağzı bozuk. |
küfürbazlık | * Küfürbaz olma durumu. |
küfürü basmak | * küfretmek. |
küfüv | * Birbirine benzeyen veya yakışan, denk. |
küheylân | * Soylu Arap atı. |
kükre | * Öfke veya cinsel istek yüzünden saldırıcı bir durum alan (hayvan). |
kükreme | * Kükremek işi. |
kükremek | * (aslan) Bağırmak. * Coşmak, taşkınlık göstermek. * (deniz, nehir için) Kabarmak, taşmak. * Kızgınlık ve öfke ile yüksek sesle bağırmak. * Coşkuyla saldırmak. * Mayalanıp kabarmak. * Gür bir biçimde yetişmek. |
kükreyiş | * Kükremek işi veya biçimi. |
kükürt | * Atom numarası16, atom ağırlığı32,06 olan, doğada saf veya başka cisimlerle birleşik olarak bulunan, sarı renkli, 119 C° de eriyen ve 444 C° de kaynayan element, sulf. KısaltmasıS. |
kükürt çiçeği | * Kükürt buharının birdenbire soğutulmasıyla elde edilen kükürt. |
kükürtatar | * Kükürtlü buhar çıkaran ve üzerinde kükürt biriken alan. |
kükürtleme | * Kükürtlemek işi. |
kükürtlemek | * Toz kükürt serpmek. |
kükürtlenme | * Kükürtlenmek işi. |
kükürtlenmek | * Kükürtlemek işine konu olmak veya kükürtlemek işi yapılmak. |
kükürtlü | * İçinde kükürt bulunan. |
kükürtsüz | * İçinde kükürt bulunmayan. |
kül | * Yanan şeylerden arta kalan toz madde. * Yanmış bir yapının kalıntısı. |
kül | * Bütün, tüm. |
kül bağlamak | * (ateşiçin) sönmek. * gücünü, etkisini yitirmek. |
kül çöreği | * Külde pişirilen çörek. |
kül etmek | * yakmak, kavurmak. * birinin varınıyoğunu yok etmek. |
kül gibi | * (bet beniz için) soluk, renksiz. |
kül kesilmek | * heyacandan rengi solmak. |
kül olmak | * bütünüyle yanmak. * varınıyoğunu yitirmek. |
kül rengi | * Odunun yanmasıyla oluşan, külün akla kara arasındaki rengi, gri. * Bu renkte olan. |
kül rengi et sineği | * Eklem bacaklıların böcekler sınıfından, larvalarınıhayvan ölüsü veya et üzerine bırakan bir tür sinek (Sartophaga carnaria). |
kül tablası | * Sigara külünün, içine dökülüp biriktirildiği cam veya metal kap. |
kül ufak olmak | * çok küçük parçalara ayrılmak. |
kül yemek (veya yutmak) | * kurnazca yapılan bir oyuna düşmek, aldatılmak. |
külâh | * Erkeklerin giydiği genellikle keçeden, ucu sivri veya yüksek başlık. * İçine bazışeyler koymak için huni biçiminde bükülmüşkâğıt kap. * Bu kabın alabileceği miktar. * Oyun, hile. |
külâh giydirmek | * hile ile, oyunla aldatmak. |
külâh kapmak | * düzen, dalavere ile bir işin başına geçmek. |
külâh peşinde olmak | * yalan ve dolanla bir işin başına geçmeye çalışmak. |
külâh takmak | * hile ile, oyunla kandırıp parasınıalmak. |
külâhçı | * Külâh yapan veya satan kimse. |
Kategoriler