Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 19

kalemkârlık * Kalemkâr olma durumu veya sanatı.
kalemlik * Kalem koyacağı, kalem kutusu.
kalemşor * Yazılarıyla sürekli olarak başkalarına saldıran yazar.
kalemtıraş * Kamışkalemleri açmak için kullanılan, uzun saplıküçük bıçak.
* Kurşun kalemlerin ucunu açmak için kullanılan türlü biçimlerdeki keski.
kalender * Gösterişsiz, sade yaşamaktan yana olan, alçak gönüllü (kimse), ehlidil, rint.
* Özensiz giyinmiş, kılıksız.
* (kâğıtçılıkta) Aslında yalnız birisi tahrikli üst üste konulmuş belirli sayıda silindirden meydana gelen ve
düzgün yüzeyli kâğıt üretmek için kullanılan bir makine.
kalenderce * Kalendere yakışır (bir biçimde).
kalenderî * Bir halk şiiri türü.
* Bu şiirin, halk şairlerince yapılmış bestesi.
Kalenderiye * Dünya malına, gösterişe önem vermeyen bir İslâm tarikatı.
kalenderleşme * Kalenderleşmek işi.
kalenderleşmek * Kalenderce davranmak veya yaşamak.
kalenderlik * Kalender olma durumu.
kalensöve * Sivri tepeli külâh.
* Bitkilerde kökün ucunu örten koruyucu bölüm, yüksük.
kaleska * Dört tekerlekli, hafif, bir tür gezinti arabası.
kalevî * Alkalik, antiasit.
kalevra * Bkz. kalavra.
kaleydoskop * Bir ucu buzlu camla kapatılan, metal veya mukavvadan bir boru içine yerleştirilmişaynaların aracılığıyla,
boru içine konulmuşrenkli küçük cisimlerin ve görüntülerin oluşturduğu çeşitli biçimleri gösteren araç, çiçek
dürbünü.
kaleyi içinden fethetmek * davasınıkarşıtaraftan birinin yardımıyla kazanmak.
kalfa * Aşamasıçırakla usta arasında bulunan zanaatçı.
* Ustalıktan yetişme mimar yardımcısı.
* Saraylarda ve büyük konaklarda halayıkların başında bulunan kadın.
* İlkokullarda hoca yardımcısı.
* Çocuklarıevlerinden alarak okula, okuldan evlerine götüren kimse.
kalfalık * Kalfa olma durumu veya kalfanın işi.
* Kalfa ücreti.
kalgıma * Kalgımak işi.
kalgımak * Sıçramak, fırlamak, şaha kalkmak.
* Öfkeyle kalkmak.
* Çapkınlık, serserilik yapmak.
kalhane * Kal işi yapılan yer.
kalı ba dökmek * dökmecilikte erimişmadeni kalı bın içine akıtmak.
kalı ba vurmak * biçimi bozulmuş bir şeyi düzeltmek için kalı ba geçirmek.
kalı bıdeğiştirmek (veya dinlendirmek) * ölmek.
kalı bıkıyafeti yerinde * görünüşü gösterişli olan kimse.
kalı bını basmak * bir şeyi güvenle doğrulamak.
kalı bının adamı olmamak * görünüşünden beklendiği gibi olmamak.
kalıcı * Sürekli, daimi, geçici karşıtı.
* Her zaman geçerliğini sürdürecek olan.
* Bir süre için belli bir yerde kalan, mihman.
kalıcıruj * Uzun süre dayanıklılığınıkoruyan ruj.
kalıcılık * Kalıcı olma durumu.
* Mıknatıslayan etki kalktıktan sonra da mıknatıs olarak kalabilen cisimlerin özelliği.
* Tözün kendi bağımsızlığı içinde var olma biçimi, tözün var oluşunu sürdürmesi ilkesi, ayrılmazlık karşıtı.
kalıç * Orak.
kalık * Kalmış, artmış, eskimiş.
* Evlenme çağı geçmiş, evde kalmış(kız).
kalıklık * Eksiklik, noksanlık.
kalım * Kalmak işi.
* Bkz. Ölüm kalım.
kalımlı * Kalıcı, yok olmayan, ölümsüz, zevalsiz, bakî, payidar.
kalımlılık * Kalımlı olma durumu.
kalımsız * Kalımlı olmayan, kalıcı olmayan, yok olacak, fanî.
kalın * (cisimlerde) Uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan, ince karşıtı.
* Enli ve gür.
* Düzlem biçimindeki şeylerde, iki yüz arasındaki uzaklık kendi cinsindekilere göre çok olan.
* Yoğun, akıcılığı az olan.
* Etli, dolgun.
* (ses için) Gür.
kalın * Gelin olacak kıza verilen para veya armağan, ağırlık.
kalın * Mayalıhamurun parçalara ayrılıp ve tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü.
kalın bağırsak * Sindirim borusunun ince bağırsaktan anüse kadar ortalama 1,5 m uzunluğundaki bölümü.
kalın kafa * Budala, aptal, anlayışsız.
kalın kafalı * Geç veya güç anlayan, gabi.
kalın kafalılık * Kalın kafalı olma durumu.
kalın ses * Titreşim sayısıaz olan.
kalın ünlü * Dilin geri çekilmesiyle art damakta oluşan ünlü: a, ı, o, u.
kalın yağ * Ham petrolden elde edilen, makinelerin hareketli bölümlerini yağlamakta kullanılan yoğun yağ, ağır yağ.
kalınca * Kalına yakın.
kalınlaşma * Kalınlaşmak işi.

Bir yanıt yazın