Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 2

kabak tadı * Beğenilmeyen, bıkkınlık veren durum.
kabak tadıvermek * bıktırmak, usanç vermek, tatsız gelmeye başlamak.
kabak tadıvermek * bıkkınlık veya sıkıntı oluşturmak.
kabak tatlısı * Soyulmuş, çekirdekleri çıkarılmışve parmak kalınlığında bal kabağının ağır ateşte uzun süre pişirilmesi ve
üzerine ceviz serpilmesiyle hazırlanan bir tatlıtürü.
kabakçı * Kabak yetiştiren veya satan kimse.
kabakgiller * İki çeneklilerden, kabak, kavun, karpuz, hıyar gibi cinsleri içine alan, genişyapraklı, sürüngen ve sarılgan
bir bitki familyası.
kabaklama * Kabaklamak işi.
kabaklamak * Ağaçların gençleşmesi için dallarını budamak.
kabaklaşma * Kabaklaşmak işi.
kabaklaşmak * Saçlarıdökülmek, dazlaklaşmak.
* (taşıt lâstikleri için) Tırtıllarıaşınıp yüzeyi düz bir duruma gelmek.
kabaklık * (karpuz, kavun için) Hamlık.
* (başiçin) Tüysüzlük, dazlaklık.
* Bilgisizlik, görgüsüzlük.
kabakulak * Tükürük bezlerinin, özellikle kulak altı bezlerinin iltihaplanmasıyla beliren bulaşıcı, salgın ve ateşli bir
hastalık.
kabakulak olmak * bu hastalığa yakalanmak.
kabakulak otu * Loğusa otu, zeravent.
kabala * Yahudilerde, yazılı olarak konulmuşolan Tanrıkanunlarının yanında, ağızdan ağza geçen din
buyruklarının, İbranî felsefesinin ve efsane yazılarının bütünü.
* Bir öğretinin yandaşlarının bütünü.
* Doğaüstü varlıklarla ilişki kurma sanatı.
kabala * Götürü, toptan.
kabalacı * Kabala konusunda uzmanlaşmışkimse, kabala ile uğraşan kişi.
kabalacı * Kabala (II) işyapan kimse.
kabalak * Birinci Dünya Savaşında Osmanlı ordusunda kullanılmışolan, şapkaya benzeyen bir tür başlık.
kabalak * Kabak yaprakları biçiminde etli ve tüylü yaprakları olan, kırlarda ve su kenarlarında yetişen bir bitki.
kabalaşma * Kabalaşmak işi.
kabalaşmak * Kaba bir duruma gelmek.
* Kabalık etmek.
kabalaştırma * Kabalaştırmak işi.
kabalaştırmak * Kaba bir duruma getirmek, kabalaşmasına sebep olmak.
kabalık * Kaba olma durumu.
* Kaba davranış, nezaketsizlik, huşunet.
kabalist * Kabalacı(I).
kabalizm * Kabala (I) yanlısısanat akımı.
kaballama * Kaballamak işi.
kaballamak * Maden ocaklarında galerileri ağaçlarla pekiştirmek.
kaban * Dik yokuş.
* Tepe.
kaban * Kalçaya kadar uzunluğu olan, paltoya benzeyen üst giysisi.
kabana * Genellikle otelin ana binasının dışında, plâj veya havuz kıyısında bir oda.
kabara * Dayanıklılık sağlamak amacıyla, ayakkabıların altına çakılan, iri başlıdemir çivi.
* Süs olarak odaların ahşap bölümlerine, türlü biçimler yapmak için çakılan iri başlı, sarıçivi.
kabara kabara * Gittikçe kabararak, coşarak.
* Böbürlenerek, gururlanarak.
kabaralı * Kabara çakılmışolan.
kabarcık * İçi su veya hava dolu ufak kabartıveya kürecik.
* Vücutta oluşan sivilce gibi küçük şişkinlik.
* (metal biliminde) Sıvıveya katıların içinde oluşan gaz hacmi.
* Kabartı.
kabarcıklı * Kabarcıklı olan.
kabarcıklıdüzeç * İçinde hava kabarcığı bırakılmışsu dolu bir cam silindir ve bir tahta yataktan oluşan, düzlem veya
doğruların yataylığını belirleyen alet, tesviye ruhu.
kabare * Çeşitli gösterilerin yapıldığıeğlence yeri.
* Meyhane.
kabare tiyatrosu * Daha çok güncel konuları iğneleyici, yerici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların,
şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatro.
kabareci * Kabare oyuncusu.
kabarecilik * Kabare işletmek veya kabarede oynamak işi.
kabarık * Kabarmışolan.
* Çıkıntısı olan, tümsekli.
kabarık deniz * Gelgit olayında, sular yükseldiğinde denizin durumu.
kabarıklık * Kabarık olma durumu, şişkinlik.
kabarış * Kabarmak işi veya biçimi.
kabarma * Kabarmak işi.
* Duygulanma.
* Kendini üstün görme, büyüklük taslama.
* Ay ve Güneş’in çekim etkisiyle, büyük denizlerde suların yükselmesi, met.
kabarmak * Ağırlığı artmadan hacmi büyümek.
* (sıvılar için) Yağışlardan veya kaynamaktan taşmaya yüz tutmak.
* Niceliği artmak, büyümek.
* Şişmek, genişlemek.
* (hayvanlar için) Tüyleri dikilmek.
* (kumaşiçin) Üzerinde tüyler oluşmak, havlanmak.
* Islanıp veya ısınıp yerinden kurtulmak.
* (deniz) Dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak.
* Bulanmak.
* (öfke, sevgi gibi bazıduygular için) Gittikçe güçlenmek.
* Kafa tutmak, öfkelenip üstüne yürüyecek gibi davranmak.
* Böbürlenmek, gururlanmak.
kabartı * Tümsek, çıkıntı, kabarmışyer.
kabartıcı * Kabartma maddesi, kabartma tozu.

Bir yanıt yazın