Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 21

kaligrafi * Harfleri güzel biçimler vererek yazma sanatı, güzel yazısanatı, hüsnühat.
kaliko * Pamuk iplikleriyle yapılan ilk cilt bezi.
kalinis * Bir tür yağmur kuşu, su tavuğu.
kalinos * Levreğe benzer bir balık.
kalipso * Jamaika’dan yayılmış, iki zamanlı bir dans.
* Bu dansın müziği.
kaliptra * Kökün büyüme bölgesinin üzerini örten yüksük şeklindeki koruyucu doku.
kalite * Bir şeyin iyi veya kötü olma özelliği, nitelik.
* (Fransızcada kullanılmaz) Üstün nitelikli.
kalite çemberleri * Bir işyerinde işin daha etkili ve verimli yapılabilmesi için, bilgi akışının hızlanması, bilgi paylaşımının
artmasısâyesinde, gönüllülerin ekipler oluşturması.
kalite kontrolü * Her türlü malın üretiminin başlangıcından mal çıkışına kadar nitelik ve özelliğinin belirlenmesi için yapılan
analiz ve denetim.
kalite riski * Alıcının, varışyerine gelen malının kalitesi için yüklendiği riziko.
kaliteli * Nitelikli.
kalitesiz * Niteliksiz.
kalitesizlik * Niteliksizlik.
kalk borusu * Bir kıtayıveya bir gemideki tayfalarıuyandırmak için belirli saatte boru ile verilen işaret.
kalkan * Oktan veya kılıçtan korunmak için savaşçıların kullandığıkorunmalık.
* Toplum olaylarında güvenlik görevlilerinin çeşitli saldırıaraçlarından kendilerini ve başkalarınıkorumak
için kullandıkları, özel olarak yapılmışkorumalık.
* Koruyucu.
kalkan * Yan yüzergillerden, büyük, yassı, derisi düğme veya çivi denilen birtakım sivri kemiklerle örtülü, beyaz etli
balık (Scophtalmus maximus).
kalkan balığı * Kalkan.
kalkan balığı giller * Denizlerin kumlu, çamurlu diplerinde yaşayan, yassı bedenli, kemikli balıklar familyası.
kalkan bezi * Gırtlağın ön ve alt bölümünde bulunan, salgısınıkana veren, çok damarlı, önemli bir bez, tiroit.
kalkan böcekleri * Bir çok türü, tarım ve orman bitkilerinde asalak olarak yaşayan, kın kanatlarıkalkanımsı böcekler familyası.
kalkancık * Tohum içerisinde embriyonu besi dokuya bağlayan, onu besin deposundan ayıran ve besin maddelerini
absorbe ederek embriyona veren zar gibi ince ve kalkan şeklinde bir parça.
kalker * Kireç taşı.
kalkerleşme * Kalkerleşmek işi.
kalkerleşmek * (toprak) Kireçlenmek.
kalkerli * Birleşiminde kireç taşı bulunan.
kalkersiz * Birleşiminde kireç taşı bulunmayan.
kalkık * Düzeyine göre yüksekte olan.
* Kabararak yerinden ayrılmış.
* Dik durumda, ucu yukarıdoğru olan.
kalkıklık * Kalkık olma durumu.
kalkındırma * Kalkındırmak işi.
kalkındırmak * Kalkınmasını sağlamak, kalkınmasına yol açmak.
kalkınış * Kalkınmak işi veya biçimi.
kalkınma * Kalkınmak işi.
* İyileşme, şifa bulma.
kalkınma hızı * Belirli iki tarih arasında ekonomide büyüme veya gelişme durumu.
kalkınmak * Durumunu düzeltmek, aşamalı bir biçimde gelişmek, ilerlemek.
kalkıp kalkıp oturmak * öfkesini vücut kımıldanışlarıyla belli etmek.
kalkış * Kalkmak işi veya biçimi.
kalkışa geçmek * (uçak) havalanmak için pistten ayrılmak.
kalkışılma * Kalkışılmak durumu.
kalkışılmak * Kalkışmak işine konu olmak.
kalkışma * Kalkışmak işi.
* İsyan, ayaklanma, kıyam.
kalkışmak * Yetenek, imkân ve gücü aşan bir işe girişmek.
* Girişmek, başlamak.
kalkma * Kalkmak işi.
kalkmak * Oturuşdurumundan dik duruma gelmek, doğrulmak.
* Uyanarak yataktan ayrılmak.
* Gitmek üzere yerinden ayrılmak.
* Yukarıdoğru yükselmek.
* (taşıtlar için) Yola çıkmak.
* Uçmak.
* Yerinden ayrılıp yol almaya başlamak.
* (hayvan) İki art ayağıüzerinde dik durum almak.
* Kabarmak, ayrılmak.
* (kapak, örtü) Kaldırılmak, alınmak.
* Derlenip götürülmek.
* İyileşerek gezecek duruma gelmek.
* Varlığı, hayatıson bulmak.
* Yok olmak, artık bulunmamak.
* Girişmek, başlamak, davranmak, yeltenmek.
* Geçerli olmamak, geçerliğini yitirmek, geçmez olmak.
* Uygulanmaz olmak.
* Güncelliğini yitirmek.
* Geçmek.
* Başka yere gitmek, taşınmak.
* Ayakta beklemek.
kalkojen * Periyodik dizgede, altıncı gruptaki oksijen, kükürt, selenyum, tellür, polonyum elementlerinin genel adı.
kalkolitik * Bakırın kullanılmaya başlamasıyla nitelenen (tarih öncesi dönem).
kallavi * Vezir ve sadrazamların giydikleri bir çeşit kavuk.
* Çok iri, kocaman.
kallavi fincan * İri, kulpsuz fincan.
kallem * “Allem etmek, kallem etmek” sözünde geçer.
kalleş * Sözünde durmayıp bir işin yüzüstü kalmasına yol açan; birine gizlice kötülük eden.
kalleşçe * Kalleşe yaraşır (biçimde).

Bir yanıt yazın