kalleşlik | * Kalleşolma durumu veya kalleş ce davranış. |
kalleşlik etmek | * sözünde durmayarak döneklik etmek; birine gizlice kötülük etmek. |
kalma | * Kalmak işi. * Herhangi bir kimseden veya bir dönemden kalmışolan. |
kalma durumu | * İsim soyundan bir sözün, taşıdığıkavramda bulunuşunu bildiren durum. Türkçede bu durum -da / -de, – ta / -te ekleri ile bildirilir, -de hâli, lokatif. |
kalmak | * Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek. * (zaman, uzaklık veya nicelik için) Belirtilen miktarda bulunmak. * Konaklamak, konmak. * Oturmak, yaşamak, eğleşmek. * Hayatınısürdürmek, yaşamak. * Varlığınıkorumak, sürdürmek. * Oyalanmak, vakit geçirmek. * Sınıf geçmemek. * İşlemez, yürümez duruma gelmek. * Geriye atılmak, ertelenmek. * Görevi veya yetkisi içinde olmak, düşmek, durumu itibarıyla aşağıseviyede bulunmak. * Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak. * Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek. * Geçmek. * Geri kalmak, yapamamak. * Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak. * Yetinmek. * (olumsuz olarak) Olmak, meydana gelmek. * Olmak, herhangi bir durumda bulunmak. * Herhangi bir durumu sürdürmek. * Kök veya gövdeleri sonuna -e ( -a ) eki almışfiillerle sürerlik bildiren birleşik fiiller oluşturur. * Bazı-ip ekiyle yapılmışzarf fiillerden sonra da gelerek sürerlik bildirir. |
kalmalı | * Kalma durumunda olan. |
kalmalıtümleç | * Çoğu kez fiilin, bazen de ismin anlamınıtümleyen ve kalma durumunda bulunan dolaylıtümleç. |
kaloma | * Demir atmış bir geminin zincirinin su içindeki bölümü. |
kalomel | * Tatlısülümen. |
kalori | * Normal atmosfer basıncında, ısınma ısısı15°C’ lik suyunkine eşit olan bir cismin, bir gramının sıcaklığını 10°C yükseltmek için gerekli ısımiktarına eşit olan ısı birimi. * Besinlerin, dokular içinde yanarak vücudun sıcaklık ve enerjisini sağlama değerleri de kalori ile ölçülür. KısaltmasıKal. |
kalorifer | * Merkez ve depo durumunda olan bir kazandan çıkan sıcak hava, su veya buharı, borularla dolaştırmak yoluyla bir yapının her yanınıısıtan araç veya tesisat. * Radyatör. |
kalorifer borusu | * Kalorifer ısısını ileten boru. |
kalorifer dairesi | * Kalorifer kazanının bulunduğu bölüm. |
kalorifer kazanı | * Kalorifer suyunun içinde bulunduğu kazan. |
kalorifer peteği | * Kalorifer ısısını oda içinde dağıtan metal bölüm. |
kaloriferci | * Kalorifer döşeyen veya onaran kimse. * Kaloriferi yakan kimse. |
kalorifercilik | * Kalorifer döşeme veya onarma işi. * Kaloriferi yakma görevi. |
kalorimetre | * Isıölçer. |
kalorimetri | * Isıölçümü. |
kaloş | * 343 galoş. |
kaloşsuz | * 343 galoşsuz. |
kalotip | * Yarısaydam durumdaki kâğıt üzerinde fotoğraf negatifleri elde etme yöntemi. |
kalp | * Göğüs boşluğunda, iki akciğer arasında, vücudun her yanından gelen kanıakciğerlere ve oradan gelen temiz kanıda vücuda dağıtan organ, yürek. * Kalp hastalığı. * Sevgi, gönül. * Bir ülkenin, bir kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığınısürdürme bakımından en önde gelen yeri. * Duygu, his. |
kalp | * Bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme. |
kalp | * Düzme, sahte, geçmez (para). * Yalancı, kendine güvenilmeyen. * İşe yaramaz, tembel. |
kalp acısı | * Büyük üzüntü. |
kalp ağrısı | * Aşktan doğan üzüntü. |
kalp akçe | * Sahte metal veya kâğıt para. * Yaramaz kimse. |
kalp aksesi | * Kalp krizi. |
kalp çarpıntısı | * Kalbi veya kalbinin çalışması bozuk olan kimse. |
kalp etmek | * bir durumdan başka bir duruma çevirmek, dönüştürmek. |
kalp kalbe karşıdır | * sevgi karşılıklıdır. |
kalp kası | * Kalbin ana duvarını çeviren ve düzenli hareket edeb kas örgüsü. |
kalp kazanmak (veya fethetmek) | * ince bir davranışveya güzel bir sözle birinin sevgisini kazanmak; ilgisini çekmek. |
kalp kırmak | * gönül kırmak, incitmek. |
kalp krizi | * Kalbin normal çalışmasını birdenbire engelleyen, önlem alınmazsa ölüme yol açan rahatsızlık. |
kalp olmak | * sahte, düzme olmak. |
kalp olmamak | * acıma duygusu olmamak. |
kalp sektesi | * Kalbin birdenbire durması. |
kalp spazmı | * İrade dışıkalbin kasılıp gevşemesi ve bundan doğan rahatsızlık, kalp sıkışması. |
kalp yarası | * Yürek yarası. |
kalpak | * Kesik koni biçiminde deri, kürk veya kumaştan yapılmış başlık. |
kalpakçı | * Kalpak yapan veya satan kimse. |
kalpakçılık | * Kalpak yapma veya satma işi. |
kalpaklı | * Kalpak giymiş. |
kalpaklık | * Kalpak yapmaya elverişli. |
kalpazan | * Sahte para basan veya piyasaya süren kimse. * Yalan ve hile ile işgören (kimse). |
kalpazanlık | * Kalpazan olma durumu veya kalpazanca iş. |
kalpçi | * Kalp hastalıklarıuzmanı(hekim). |
kalplaşma | * Kalplaşmak işi. |
Kategoriler