Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 23

kalplaşmak * (bir kimse) Çeviklik, doğruluk veya çalışkanlığınıyitirmek.
kalplık * Düzmelik, sahtelik.
* İşyapma isteksizliği.
kalpli * Kalp hastalığı olan.
kalpsiz * Acıması olmayan, katıyürekli, duygusuz, acımasız, merhametsiz.
kalpsizlik * Katıyüreklilik, acımasızlık, duygusuzluk, merhametsizlik.
kalsa (veya kalırsa) * herhangi birinin kanısınca.
* elinden gelse, elinde olsa.
kalseduan * Yapısında billûrlaşmışkuvars ve biçimsiz silis bulunan, mavimtırak beyaz renkte bir cins akik, Kadıköy
taşı.
kalsemi * Kanda bulunması gerekli kalsiyum miktarı.
kalsifikasyon * Kireç taşıhâline dönüşme.
kalsit * Billûrlaşmışdoğal kalsiyum karbonatı.
kalsiyum * Atom numarası20, atom ağırlığı40,80, yoğunluğu 1,55 olan, 845°C’de eriyen, kireç ve alçının birleşimine
giren, sarımtırak beyaz bir element. KısaltmasıCa.
kalsiyum fosfat * Üç kalsiyum atomu içeren ve formülü Ca3(PO4)2. olan fosfat.
kalsiyum karbonat * En az % 38 kalsiyum içeren bir ürün.
kalsiyum klorür * Hidroklorik asidin kimyasal formülü CaCl2 olan kalsiyum tuzu ve bunun hidrotlaştırılmış biçimi.
kalsiyum oksit * Kalsiyumun kimyasal formülü CaO olan kireç taşının kalsinasyon ürünü.
kalsiyumlu * Birleşiminde kalsiyum bulunan.
kalsiyumsuz * Birleşiminde kalsiyum bulunmayan.
kaltaban * Namussuz.
* Şarlatan, yalancı, hileci.
kaltabanlık * Kaltaban olma durumu.
* Kaltabanca davranış.
kaltak * Üzeri meşin, halı gibi şeylerle kaplanmamışolan eyerin tahta bölümü.
* Kuskunsuz eyer.
* İffetsiz, namussuz kadın.
kaltakçı * Kaltaklık yapan kimse.
kaltaklık * Toplumca hoşkarşılanmayan davranışlarda bulunan kadının durumu.
* Böyle bir kadına yakışır davranış.
kalubelâ * Arapça “evet dediler” anlamında.
kalubelâdan beri * dünya kurulalı beri, çok eskiden beri.
Kalvenci * Kalvenizmi benimseyen.
Kalvencilik * Tanrı ile kul arasına hiçbir otoritenin giremeyeceğini, Hristiyanlığın eski sadeliğine dönmesini savunan I.
Calvin tarafından ileri sürülen Protestanlığın özel bir kolu.
Kalvenizm * Kalvencilik.
kalya * Sadeyağile pişirilen bir çeşit kabak veya patlıcan yemeği.
kalyon * Yelkenle ve kürekle yol alan savaşgemilerinin en büyüğü.
kalyoncu * Kalyon eri.
* Deniz eri.
kam * Bkz. şaman.
kâm * Dilek.
* Zevk, mutluluk, tat.
kâm almak * umduğunu ve istediğini elde etmek, dilediği biçimde zevk almak, keyfini çıkarmak.
kama * Silâh olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzıda keskin uzun bıçak.
* Açılmışolan boşluklarda tavan ve yanlardan taşveya cevher parçalarının düşmesini önlemek amacıyla
tahkimat elemanlarıüstüne veya arkasına yerleştirilen bir tahkimat parçası.
* Kütüğü yarmak için kullanılan ucu sivri, yassı, enli çivi, takoz, kıskı.
* Topun gerisini kapayan kapak.
* Oyunda kazanılan her parti.
* Oyunda sayı.
kama basmak * oyunda yenmek.
kamacı * Kama yapan veya satan (kimse).
* Top kamasıyapan veya onaran kimse.
kamacılık * Kamacının işi veya mesleği.
kamalama * Kamalamak işi.
kamalamak * Kama ile yaralamak.
kamalı * Kaması olan.
kamamsı * Kamaya benzeyen, kama biçiminde olan.
kamanço * Yükleme, aktarma, elden ele geçirme.
kamanço etmek (veya edilmek) * yüklemek, aktarmak, elden ele geçirmek.
kamara * Gemilerde oda.
* İngiltere yasama meclisi.
kamaramsı * Kamaraya benzeyen, kamara gibi, kamarayıandıran yer.
kamarillâ * Bir büyük güç sahibini perde arkasından yöneten kimse.
kamarot * Gemilerde yolcuların hizmetine bakan görevli.
kamarotluk * Kamarotun görevi.
kamasız * Kaması olmayan.
kamaşma * Kamaşmak işi.

Bir yanıt yazın