kan davası | * Geçmişte, aralarında cinayetten, kan akmışolmaktan veya başka bir sebepten kökleşmiş bir düşmanlık bulunan iki ailenin karşılıklıkan gütmesi. |
kan doku | * Plâzmasıve taşıdığıyuvarlar bakımından bir doku gibi görünen kana, doku bilimine verilen ad. |
kan dolaşımı | * 343 dolaşım. |
kan dökmek | * ölüme yol açmak, cana kıymak. |
kan gelmek | * kanamak. |
kan gitmek | * büyük abdestini ederken kan gelmek. * (kadınlarda) aybaşıçok kanlı olmak. |
kan gövdeyi götürmek | * çok kan dökülmüşolmak. |
kan grubu | * Bireyde serum ve alyuvarların taşıdığı antijen veya antikorların türüne göre ayırıcıözellikler taşıyan grup. |
kan gütmek | * kan dökerek öç almak istemek. |
kan istemek | * öldürülen bir kimsenin öcünün alınmasını istemek. |
kan kanseri | * Kanda akyuvarların olağanüstü çoğalmasıyla beliren bir hastalık, lösemi. |
kan kardeşi | * Birinin kanınıemerek veya yalayarak kardeşlik andı içmek yoluyla kardeşolanlardan her biri, ant kardeşi. |
kan kaybetmek | * herhangi bir sebeple vücuttan çok kan akmak. |
kan kırmızı | * Çok kırmızı. * üstün, yaman. |
kan kusturmak | * çok eziyet çektirmek. |
kan kusup kızılcık şerbeti içtim | * çok eziyet çektiği hâlde durumunu iyi göstermek. |
kan nakli | * 343 kan aktarımı. |
kan olmak | * insan öldürülmek. |
kan olmak | * aralarında kan davası bulunmak. |
kan otu | * Gelincikgiller familyasından kan kırmızırenkte çok yıllık zehirli bir bitki. |
kan oturmak | * bir damarın çatlamasıyla sızan kan, dokular arasına akıp kalmak. |
kan parası | * Diyet. |
kan plâzması | * Kanın hücrelerarasısıvımaddesi. |
kan portakalı | * İçi kırmızı bir portakal türü. |
kan revan içinde | * her yanıkana bulanmış. |
kan serumu | * Kanın çökmesinden sonra üstünde kalan sıvıkısmı. |
kan taşı | * Hematit. |
kan ter içinde (kalmak) | * çok terli, yorgun ve perişan bir durumda (kalmak). |
kan tere batmak | * kan ter içinde kalmak. |
kan tutmak | * kan görünce bayılmak. * (adam öldüren kimse) şok geçirmek. |
kan unu | * Kıl, mide içeriği, idrar ve benzeri yabancımaddeden arıtemiz, taze hayvan kanından normal işlemle elde edilmiş, genellikle koyu, siyaha benzer bir renkte, suda çözünmeyen kurutulmuş bir ürün. |
kan vermek | * (hastaya, yaralıya) kan aktarmak. * kan nakli için kan aldırmak. |
kan yürümek | * bir organda aşırıkan birikmek. |
kana | * Geminin çektiği suyu göstermek için başve kıç bodoslamalarıüzerine konulan işaretler. |
kana boyamak (veya bulamak) | * kan içinde bırakmak. |
kana kan | * birinin öldürülmesinden sonra, öldürenin öldürülerek ceza verilmesi. |
kana kan istemek | * öldürenin öldürülmesini istemek. |
kana kana | * Kanıncaya kadar, doya doya, içine çeke çeke. |
kana susamak | * öldürme hırsıduymak. |
kanaat | * Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum. * Kanma, inanma. * Kanış, kanı, inanç, düşünce. |
kanaat etmek | * yetinmek. |
kanaat getirmek | * kanmak, aklıyatmak, inanmak. |
kanaatkâr | * Azla yetinen, elindeki ile yetinen, kanık, kanaatli, yetingen. |
kanaatkârlık | * Azla yetinme durumu, kanıklık, yetingenlik. |
kanaatli | * Elindeki ile yetinen, kanık, yetingen. |
Kanada geyiği | * Kuzey Afrika’da yaşayan iri gövdeli geyik türü (Cervus Canadensis). |
Kanada kavağı | * Kuzey Afrika’da yetişen uzun bir kavak türü. |
Kanadalı | * Kanada halkından olan kimse. |
kanadıaltına almak (veya birinin üstüne) kanat germek | * korumak, himayesine almak. |
kanadıkolu | * akrabası, en yakınları. * koruyucusu, desteği. |
Kategoriler