Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 27

kan davası * Geçmişte, aralarında cinayetten, kan akmışolmaktan veya başka bir sebepten kökleşmiş bir düşmanlık
bulunan iki ailenin karşılıklıkan gütmesi.
kan doku * Plâzmasıve taşıdığıyuvarlar bakımından bir doku gibi görünen kana, doku bilimine verilen ad.
kan dolaşımı * 343 dolaşım.
kan dökmek * ölüme yol açmak, cana kıymak.
kan gelmek * kanamak.
kan gitmek * büyük abdestini ederken kan gelmek.
* (kadınlarda) aybaşıçok kanlı olmak.
kan gövdeyi götürmek * çok kan dökülmüşolmak.
kan grubu * Bireyde serum ve alyuvarların taşıdığı antijen veya antikorların türüne göre ayırıcıözellikler taşıyan grup.
kan gütmek * kan dökerek öç almak istemek.
kan istemek * öldürülen bir kimsenin öcünün alınmasını istemek.
kan kanseri * Kanda akyuvarların olağanüstü çoğalmasıyla beliren bir hastalık, lösemi.
kan kardeşi * Birinin kanınıemerek veya yalayarak kardeşlik andı içmek yoluyla kardeşolanlardan her biri, ant kardeşi.
kan kaybetmek * herhangi bir sebeple vücuttan çok kan akmak.
kan kırmızı * Çok kırmızı.
* üstün, yaman.
kan kusturmak * çok eziyet çektirmek.
kan kusup kızılcık şerbeti içtim * çok eziyet çektiği hâlde durumunu iyi göstermek.
kan nakli * 343 kan aktarımı.
kan olmak * insan öldürülmek.
kan olmak * aralarında kan davası bulunmak.
kan otu * Gelincikgiller familyasından kan kırmızırenkte çok yıllık zehirli bir bitki.
kan oturmak * bir damarın çatlamasıyla sızan kan, dokular arasına akıp kalmak.
kan parası * Diyet.
kan plâzması * Kanın hücrelerarasısıvımaddesi.
kan portakalı * İçi kırmızı bir portakal türü.
kan revan içinde * her yanıkana bulanmış.
kan serumu * Kanın çökmesinden sonra üstünde kalan sıvıkısmı.
kan taşı * Hematit.
kan ter içinde (kalmak) * çok terli, yorgun ve perişan bir durumda (kalmak).
kan tere batmak * kan ter içinde kalmak.
kan tutmak * kan görünce bayılmak.
* (adam öldüren kimse) şok geçirmek.
kan unu * Kıl, mide içeriği, idrar ve benzeri yabancımaddeden arıtemiz, taze hayvan kanından normal işlemle elde
edilmiş, genellikle koyu, siyaha benzer bir renkte, suda çözünmeyen kurutulmuş bir ürün.
kan vermek * (hastaya, yaralıya) kan aktarmak.
* kan nakli için kan aldırmak.
kan yürümek * bir organda aşırıkan birikmek.
kana * Geminin çektiği suyu göstermek için başve kıç bodoslamalarıüzerine konulan işaretler.
kana boyamak (veya bulamak) * kan içinde bırakmak.
kana kan * birinin öldürülmesinden sonra, öldürenin öldürülerek ceza verilmesi.
kana kan istemek * öldürenin öldürülmesini istemek.
kana kana * Kanıncaya kadar, doya doya, içine çeke çeke.
kana susamak * öldürme hırsıduymak.
kanaat * Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum.
* Kanma, inanma.
* Kanış, kanı, inanç, düşünce.
kanaat etmek * yetinmek.
kanaat getirmek * kanmak, aklıyatmak, inanmak.
kanaatkâr * Azla yetinen, elindeki ile yetinen, kanık, kanaatli, yetingen.
kanaatkârlık * Azla yetinme durumu, kanıklık, yetingenlik.
kanaatli * Elindeki ile yetinen, kanık, yetingen.
Kanada geyiği * Kuzey Afrika’da yaşayan iri gövdeli geyik türü (Cervus Canadensis).
Kanada kavağı * Kuzey Afrika’da yetişen uzun bir kavak türü.
Kanadalı * Kanada halkından olan kimse.
kanadıaltına almak (veya birinin üstüne) kanat germek * korumak, himayesine almak.
kanadıkolu * akrabası, en yakınları.
* koruyucusu, desteği.

Bir yanıt yazın