kancık | * (hayvanlarda) Dişi. * Dönek, güvenilmez. * Kadın. |
kancıkça | * Döneklik ederek, gizlice kötülükte bulunarak. |
kancıklık | * Kancık olma durumu. * Kancıkça davranış. |
kancıklık etmek (veya yapmak) | * döneklik, kalleşlik etmek. |
kancıl | * Kanda yaşayan asalak. |
kancur | * İzmarit balığının küçüğü. |
kançılar | * Elçiliklerde, konsolosluklarda yazıve evrak işlerini yürüten görevli. |
kançılarlık | * Kançılar eliyle yönetilen işler. * Bu işlerin görüldüğü yer. |
kançılarya | * Elçilik ve konsolosluklarda yönetimle ilgili görevlilerin bütünü. * Bu görevlilerin çalıştığıyer. |
kandamlası | * Asya ve Avrupa’da ılıman bölgelerde yetişen kırmızıveya sarıçiçekli otsu bir bitki (Adonis). |
kandaş | * Aynıkanıtaşıyan, aynısoydan olan. |
kandaşlık | * Kan birliği, soy birliği. |
kandelâ | * Işık yoğunluğu birimi, mum. Kısaltmasıcd. |
kandıra ağacı | * Mine çiçeğigillerden, ıtırlı bir süs bitkisi (Lipia citriodora). |
kandıra otu | * Buğdaygillerden, çok yıllık, sürünücü, otsu bir bitki (Calamagrostis). |
kandırıcı | * İnandırıcı. * Aldatıcı. * İçme isteğini giderici. |
kandırıcılık | * Kandırıcı olma durumu. |
kandırılış | * Kandırılmak işi veya biçimi. |
kandırılma | * Kandırılmak işi. |
kandırılmak | * Kandırmak işi yapılmak. |
kandırış | * Kandırmak işi veya biçimi. |
kandırma | * Kandırmak işi. |
kandırmaca | * Kandırmak amacıyla yapılan düzen. |
kandırmak | * Kanmasını sağlamak, inandırmak, ikna etmek. * Aldatmak. * İçme, yeme isteğini karşılamak. |
kandidoz | * Pamukçuk. |
kandil | * İçinde sıvı bir yağve fitil bulunan kaptan oluşmuşaydınlatma aracı. * Çok sarhoş. * Kandil gecesi. |
kandil çiçeği | * Civanperçemi. |
kandil çöreği | * Kandillerde yapılıp satılan geleneksel çörek. |
kandil gecesi | * Berat, miraç, regaip ve mevlit (Hz. Muhammed’in doğum yıl dönümü) geceleri. |
kandil günü | * Kandil gecesinden önceki gün. |
kandil simidi | * Kandil günlerinde yapılıp satılan bol susamlısimit. |
kandil yağı | * Kötü cins zeytinyağı. |
kandilci | * Cami ve minarelerin kandillerini yakan kimse. * Kandil yapan veya satan kimse. |
kandilin yağıtükenmek | * hayat sona ermek, ölmek. |
kandilisa | * Yelkenleri yerlerine çekmekte kullanılan halatların genel adı. |
kandilleşme | * Kandilleşmek işi. |
kandilleşmek | * Birbirinin kandil gününü kutlamak. |
kandilli | * Kandili olan. * Çok sarhoş. |
kandilli küfür | * İşitilmedik, çok ağır bir sövgü. |
kandilli selâm | * El etek öperek, yerlere kadar eğilerek verilen selâm. |
kandilli temenna | * Eli eğilip yere kadar uzatarak ve başa götürerek verilen selâm. |
kandillik | * Kandillerin konulduğu yer. * Kandil günü ile ilgili. |
kanepe | * Birkaç kişinin oturabileceği genişlikte koltuk. * Genellikle çay ve kokteyller için hazırlanan, peynir, sucuk, salam gibi şeylerle süslenen çok küçük ekmek. |
kangal | * Tel, kurşun boru gibi uzun ve bükülebilir şeylerin halka biçiminde sarılmasıyla yapılan bağ. * Bu biçimde bükülmüşşeylerin her bir halkası. |
kangal | * Deve dikeni. |
kangal köpeği | * Çoban köpeği olarak yetiştirilen, burnu ve ağzısiyah, kulaklarıdüşük, kuyruğısırtına doğru düzgün kıvrım yaparak duran, Anadolu’da Sivas yöresinde yetiştirilen ve çok tutulan bir tür köpek. |
kangallama | * Kangallamak işi. |
kangallamak | * Kangal durumuna getirmek. |
kangallanma | * Kangallanmak işi. |
kangallanmak | * Kangal durumuna getirilmek. |
Kategoriler