kangren | * Vücudun bir yerindeki dokunun ölmesi. |
kangren olmak | * vücudun bir yerindeki dokular ölmek. * kangrenleşmek. |
kangrenleşme | * Kangrenleşmek işi. |
kangrenleşmek | * Kangren olmak. * Bir durum veya işdüzelmeyecek duruma gelmek, uzamak. |
kangrenleştirme | * Kangrenleştirmek durumu veya biçimi. |
kangrenleştirmek | * Kangren durumunun ortaya çıkmasına sebep olmak. |
kangrenli | * Kangreni olan. |
kanguru | * Kangurugillerden, iri, otçul, memeli, ön ayaklarıkısa, art ayakları ile kuyruğu uzun ve güçlü, başıküçük, Avustralya’da yaşayan keseli hayvan; dişisinin karnında yavrularınıtaşıyacak bir kesesi vardır (Macropus giganteus). |
kangurugiller | * Memelilerden, sıçrayıcı, keseli hayvanlar familyası. |
kanı | * İnanılan düşünce, kanaat. |
kanıayaklı | * Evli kadın. |
kanı başına çıkmak (veya sıçramak veya toplamak) | * çok öfkelenmek. |
kanı bozuk | * Soysuz. |
kanıdonmak | * donakalmak; çok şaşırmak. |
kanıısınmak | * (birine karşı) yakınlık duymak. |
kanı içine akmak | * derdini dışa vuramamak. |
kanıkanla yumazlar, kanısuyla yurlar | * kötülük, kötülük yapılarak düzeltilmez, ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılır. |
kanıkaynamak | * coşkun ve kıpırdak olmak. |
kanıkaynamak | * çabucak sevgi duymak. |
kanıkurumak | * çok usanmak,çok bıkmak. |
kanıpahasına | * yaralanmayıveya ölümü göze alarak. |
kanısıcak | * Sevimli, kendini çabuk sevdiren. |
kanısulanmak | * kansızlığa uğramak. |
kanıtemizlenmek | * öldürülenin arkasından, öldüren kişi veya yakınlarından birini öldürerek öç almak. |
kanık | * Elindekinden hoşnut olan, azla yetinen, yetingen, kanaatkâr. * Tok gözlü. |
kanıklanma | * Kanıklanmak işi. |
kanıklanmak | * Edindiği bir şeyi yeter bulmak, yetinmek, kanaat etmek. |
kanıklık | * Elindekinden hoşnut olma durumu, kanaat, kanaatkârlık. |
kanıkma | * Kanıkma işi. |
kanıkmak | * Kanmak, gönlü kanmak. |
kanıksama | * Kanıksamak işi. |
kanıksamak | * Çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak; alışmak. * Bıkkınlık getirmek, usanmak. |
kanıksayış | * Kanıksamak işi veya biçimi. |
kanıma göre (veya kanımca) | * düşünceme, inancıma göre. |
kanına dokunmak | * çok sinirlendirmek. |
kanına ekmek doğramak | * birinin ölümüne yol açarak sevinmek. * birini küçük düşürmek, birine zarar vermek. |
kanına girmek | * birini öldürmek veya öldürtmek. * (bir kızın) kızlığını bozmak. |
kanına susamak | * belâsınıaramak. |
kanınıemmek | * insafsızca sömürmek. |
kanını içine akıtmak | * sıkıntısını belli etmemek. |
kanınıkaynatmak | * heyecanlandırmak, coşturmak. |
kanınıkurutmak | * canından bezdirmek. |
kanınıyerde koymak | * birini öldüreni ölümle cezalandırmamak. |
kanırma | * Kanırmak işi. |
kanırmak | * (bir şeyi) Eğip zorlayarak yerinden çıkarmak veya çıkarmaya çalışmak. |
kanırtma | * Kanırtmak işi. |
kanırtmaç | * Bir şeyi kanırmak için kullanılan değnek veya araç, bir tür kaldıraç. |
kanırtmak | * Büküp zorlayarak yerinden oynatmak. |
kanısında olmak | * inancında olmak, kanaatinde olmak. |
kanış | * Kanı, kanaat. * Aldanış, kanma. |
Kategoriler