kanıt | * Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanıverici belge, delil. * Sonurguya ulaşan bir uslamlamanın dayandığı gerçek, delil. * Kanıverici öğe; anlaşmazlık konusu olan şeyde, yargıcın kanılarını oluşturan şey. |
kanıtlama | * Kanıtlamak işi. |
kanıtlamak | * Bir şeyin gerçek yönünü kanıtla ortaya koymak, ispat etmek. |
kanıtlandırma | * Kanıtlandırmak işi. |
kanıtlandırmak | * Bir düşünceyi, bir savıyeterli delillerle doğrulamak, belgelemek ve açıklamak. |
kanıtlanış | * Kanıtlanmak işi veya biçimi. |
kanıtlanma | * Kanıtlanmak işi. |
kanıtlanmak | * Kanıtlamak işi yapılmak, ispat edilmek. |
kanıtlı | * Kanıtla gösterilmiş, müdellel. |
kanıtsama | * Kanıtsamak işi. |
kanıtsamak | * Kanıt, belge veya delil olarak kabul etmek. |
kanıya varmak | * belli bir kanıedinmişolmak. |
kanıyla ödemek | * yaptığının cezasınıhayatıyla ödemek. |
kani | * Kanmış, inanmış. |
kani olmak | * inanmak, kanmak. |
kaniş | * Uzun, kıvırcık tüylü bir cins köpek. |
kankan | * Kadınların oynadığı hareketli bir Fransız dansı. |
kankurutan | * Adam otu. |
kanlama | * Kanlamak işi. |
kanlamak | * Kana bulamak. |
kanlandırma | * Kanlandırmak işi. |
kanlandırmak | * Kanlanmasını sağlamak. |
kanlanma | * Kanlanmak işi. |
kanlanmak | * Kan bulaşmak. * Kanıçoğalmak. * Bir organda kan birikmek. |
kanlı | * Kan bulaşmış. * Kanı olan. * Kan dökülmesine sebep olan. * İsteyerek kan dökmüşolan (kimse), hunriz, katil. * Kanlanmışolan. * Kanıyoğun olan, demevi. * Kan davasında taraf olan. |
kanlı basur | * Dizanteri. |
kanlı bıçaklı | * Birbirlerini öldürecek kadar düşman olma. |
kanlı bıçaklı olmak | * aralarında herhangi bir sebepten dolayı birbirini öldürecek kadar düşmanlık bulunmak. |
kanlıcanlı | * Sağlıklı, sapasağlam, vücut sağlığıyüzünden belli olan. |
kanlıkatil | * Çok insan öldürmüşveya birini vahşice öldürmüşkatil. |
kanlıyaş(lar) dökmek | * büyük üzüntüyle ağlamak. |
kanlılık | * Kanlı olma durumu. |
kanlısı olmak | * birinin katili olmak. |
kanma | * Kanmak işi. |
kanmak | * Söylenilen sözün, anlatılan konunun doğruluğuna inanmak. * (tatlısözlere) Aldanmak. * (soyut veya somut olarak) Bir ihtiyacını, bir isteğini yeteri kadar karşılamışolmak, doymak. * Yetinmek, iktifa etmek. |
kanmazlık | * İhtiyacınıveya isteğini yeteri kadar karşıladığıhâlde yeterli bulmamak. |
kano | * Kürekle yürütülen dar, uzun, hafif tekne. |
kanon | * Belirgin aralıklarla ilerleyen iki veya daha çok sesin taklidiyle oluşan bütün. |
kanotiye | * Düz kenarlışapka. |
kansa | * Bkz. konsa. |
kanser | * Bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü ur, incitmebeni. |
kanser bilimi | * Kanser hastalıklarını inceleyen tıp dalı, kanseroloji. |
kanserleşme | * Kansere dönüşme. |
kanserleşmek | * Kansere dönüşmek, kanser durumunu almak. |
kanserleştirme | * Kanser yapıcı, kanser üretici. |
kanserli | * Kanser niteliğinde olan. * Kansere yakalanmış. |
kanserojen | * Kanserleştirici. |
kanseroloji | * Kanser bilimi. |
kansız | * Kanı olmayan. * Kan dökmeden yapılan. * Kanıaz olan, çok kan kaybetmişolan, anemik. * Duygusuz ve korkak. |
kansız ameliyat | * Kanama olmayacak derecede kan dolaşımıdondurularak gerçekleştirilen ameliyat. |
Kategoriler