kanunî | * Yasaya uygun, yasal, yasalı. |
kanunî | * Kanun çalan, kanuncu. |
kanuniyet | * Yasa olma gücünü kazanma. |
kanuniyet kesp etmek | * yasa niteliğini kazanmak, yasa durumu almak, yasalaşmak. |
kanunlaşma | * Kanunlaşmak işi, yasalaşma. |
kanunlaşmak | * Yasalaşmak. |
kanunlaştırılma | * Kanunlaştırılmak işi veya durumu. |
kanunlaştırılmak | * Yasalaştırılmak. |
kanunlaştırma | * Yasalaştırma. |
kanunlaştırmak | * Yasalaştırmak. |
kanunname | * Yasa kitabı. |
kanunsuz | * Yasası olmayan, yasasız. * Yasaya aykırı. |
kanunsuzluk | * Yasaya aykırılık, yasasızlık. |
kanunuesasi | * Anayasa. |
kânunuevvel | * Aralık ayı. |
kânunusani | * Ocak ayı. |
kanyak | * İspirto derecesi yüksek, özel kokulu, sarımtırak renkte bir tür içkinin patent adı, konyak. |
kanyon | * Bir akarsuyun kalkerli bir alanda oyarak oluşturduğu derin, dar boğaz, kapuz. |
kaolin | * Arıkil. |
kaolinit | * Arıkilin temel maddesini oluşturan hidratlıalüminyum silikat. |
kaolinli | * Birleşiminde arıkil bulunan. |
kaos | * Evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu. * Karışıklık, kargaşa. |
kap | * İçi gaz, sıvıveya katıherhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne. * Kap kacak. * Türlü şeylerin taşınmasıveya saklanması için kullanılan torba, kılıf, çanta, sepet, sandık vb. * Kapak, cilt. * Kabın içindeki yemek, çeşit. |
kap | * Gövdeyi omuzların üstünden çepeçevre saracak biçimde yapılmışolan bir tür üst giysisi. * Kadınların giydiği kolsuz üstlük. |
kâp | * Aşık kemiği. |
kap kacak | * Tencere, tava, sahan gibi mutfak eşyası. |
kapacık | * Bkz. kapakçık. |
kapağıatmak | * sıkıntısız, rahat bir yere sığınmak, kaçıp kurtulmak. |
kapak | * Her türlü kabın üstünü örtmeye veya bir deliği kapamaya yarayan nesne. * Dolap, sandık gibi şeyleri örtmeye yarayan parça. * Kitap, defter gibi şeylerin en üstüne geçirilen kılıf. * Biçilen ağaç kütüklerinin iki yanından çıkan düzgün olmayan tahta. * Zıvanada iki dışyan parça. |
kapak atmak | * aşırı, tıka basa dolmuşolmak. |
kapak bıçkıcısı | * Kapak bıçkısında çalışan işçi. |
kapak bıçkısı | * Kaba tahtaları boylamasına biçen ve düzelten, birkaç testereli bıçkıtezgâhı. |
kapak kızı | * Resimli dergilerin kapak resimleri için poz veren genç kız. |
kapak tahtası | * Biçilen tomruğun tahtalarından en dışta kalan tahta parçası. |
kapak takımı | * Alafranga tuvaletlerde tuvaleti örten kapak, oturak ve vidaların bütünü. |
kapak taşı | * Lâğım, su yolu vb. nin gereken yerlerinde bırakılan deliğin üzerini örten genişve yassıtaş. * Mezarlarda en üstte bulunan taş. |
kapak yıldızı | * Resimli dergilerin kapak sayfaları için fotoğrafıçekilen ünlü kimse. |
kapakçık | * Küçük kapak. * Yürekte veya damarlarda kanın veya başka sıvıların geri dönmesini önleyen supap durumunda küçük kapak. |
kapaklanma | * Kapaklanmak işi. |
kapaklanmak | * Bulunduğu yerden yüzüstü düşmek. * (yelkenli tekne) Güçlü rüzgâr veya ansızın gelen sağanak etkisiyle devrilmek. |
kapaklı | * Kapağı olan. * Bkz. gizli kapaklı. |
kapaklık | * Kapak taşı. * Kapak yapmağa özgü. |
kapaksız | * Kapağı olmayan. * Görgüsüz, terbiyesiz. |
kapalı | * Kapanmışolan, açılmamış, mestur. * Geçilmez durumda olan. * (işyeri için) Çalışma süresi sona ermiş. * Başıörtülü (kadın). * Açık ve kesin söz kullanmadan söylenen, müphem. * Gizli, saklı. * Dışa dönük yaradılışta olmayan. * (giyecek için) Açık olmayan. * (hava için) Bulutlu, karanlık. |
kapalı bölge | * Ulaşım, ekonomi, nüfus hareketleri ve iletişim bakımından dışarıyla bağlantısı bulunmayan yer. |
kapalıçarşı | * Dükkân ve ara yollarının üzeri tonoz ve kubbelerle örtülü çarşı. |
kapalıdevre | * İçinden sürekli akım geçen elektrik devresi veya televizyon sistemi. |
kapalıduruşma | * Mahkemede görevlilerden ve izinli olanlardan başkasının bulunmadığıduruşma. |
kapalıduruşma yapmak | * duruşmaları gizli sürdürmek. |
kapalı geçmek | * (bir konuda) önemli noktaya değinmemek. |
Kategoriler