kapkara | * Her yanıkara. * Kömür gibi kara, simsiyah. |
kapkaranlık | * Çok karanlık. |
kaplam | * Bir kavramın ve o kavramıdile getiren terimin içerdiği varlıkların ve bireysel olayların bütünü, kapsam, şümul. |
kaplama | * Kaplamak işi. * Bir şeyin dışına süsleme veya koruma amacıyla geçirilen başka maddeden kat. * Üstü herhangi bir başka maddeyle kaplanmışolan. * Kalınlığı5 mm den az, ince ağaç levha. |
kaplamacı | * Gümüş, altın gibi değerli madenlerle kaplama işi yapan kimse. |
kaplamacılık | * Kaplamacı olma durumu. * Kaplamacının işi veya mesleği. |
kaplamak | * Her yanınıörtmek, istilâ etmek. * Çepeçevre sarmak. * Bir kabın, bir kılıfın, bir örtünün içine almak. * Yayılıp doldurmak, etkisinde bırakmak. * Bastırmak. * Bir yüzeyi döşemek, başka bir nesne ile örtmek. * Kaplama adıverilen ince ağaç levhaları, değişik yöntemlerle hazırlanan tablalara yapıştırmak. * Bir madeni bir başka madenle kimyasal bir yöntemle örtmek. * Bir kimsenin veya bir şeyin nitelikleri herkesçe bilinir olmak. * (duygular için) Doldurmak. |
kaplamalı | * Bir şeyle kaplanmış. |
kaplamalımobilya | * Yüzeyleri ağaç, plâstik ve benzeri levhalarla kaplanmışmobilya. |
kaplamlı | * Birçok şeyleri kaplamı içine alan. |
kaplamsal | * Kavramla ilgili bütün özellikleri bir arada bulunduran. |
kaplamsallık | * Kaplamsal olma özelliği. |
kaplan | * Kedigillerden, enine siyah çizgili, koyu sarıpostu olan, Asya’da yaşayan çevik ve yırtıcıhayvan (Felis tigris). |
kaplan atlaması | * Çift ayakla sıçrayıp kazanılan uçma hızıyla araç veya canlıengeller üzerinden aştıktan sonra, karşıdaki yardımcının omuzlarına dayanıp, hız keserek ayak üstü düşme. |
kaplan böcek | * Başka böceklerle beslenerek tarım için çok yararlı olan kaplan böcekler familyasının örnek türü (Cicindela campestris). |
kaplan böcekler | * Çok zararlı böcekleri oburca avlayarak, bitki, hayvan ve insan sağlığına yardımcı olan, güzel renkli, kın kanatlı böcekler familyası. |
kaplan derisi | * Deri sanayiinde çok tutulan ve kadın giysisi yapımında kullanılan deri. |
kaplanboğan | * Boğan otunun bir türü, itboğan (Aconitum napellus). |
kaplanış | * Kaplanmak işi veya biçimi. |
kaplanma | * Kaplanmak işi. |
kaplanmak | * Kaplamak işi yapılmak. |
kaplatış | * Kaplatmak işi veya biçimi. |
kaplatma | * Kaplatmak işi. |
kaplatmak | * Kaplamak işini yaptırmak. |
kaplayış | * Kaplamak işi veya biçimi. |
kaplı | * Kaplanmışolan. * Altındakini göstermeyecek kadar çok olan. * Kabı olan. |
kaplıca | * Ilıca. |
kaplıca | * Taneleri ufak bir cins buğday (Triticum monococcum). |
kaplıcalık | * Kaplıcaya uygun, kaplıcada kullanmaya yarayan (şey). |
kaplık | * Kap kacak koymaya yarayan yer. * Defter, kitap gibi şeyleri kaplamaya yarayan. * Herhangi bir kap dolduracak kadar olan. |
kaplumbağa | * Kaplumbağalardan, çok sert ve kemiksi bir kabuk içinde yaşayan, ağır yürüyüşlü, dört ayaklı, sürüngen hayvan (Testudo). |
kaplumbağa gibi | * soğukkanlıve yavaşhareket eden kimseler için kullanılır. |
kaplumbağa yürüyüşü | * Çok ağır yürüyüş. |
kaplumbağalar | * Sürüngenlerden, kara ve deniz kaplumbağalarının türlü cinslerini içine alan takım. |
kapma | * Kapmak işi. * Hile ile elde edilen. |
kapmaca | * Kapma. * Bkz. köşe kapmaca. |
kapmak | * Birdenbire yakalayarak, çekerek almak. * Isırıp parçalamak. * Koparmak, kıstırmak. * İşitir işitmez veya görür görmez bellemek ve öğrenmek. * (yer için) Ayırmak, tutmak. * Bulaşmışolmak, geçmek. |
kapnisit | * Hidratlıdoğal alüminyum fosfat. |
kaporta | * Kaput veya ön kapak (otomobilde). * Motorlu taşıtlarda bütün taşıtıörten, genellikle sacdan yapılmışörtü. * Gemi içinin aydınlanmasıve hava almasıamacıyla güvertede açılmış bulunan camekânlıyer. |
kaportacı | * Otomobil kaportalarını onaran usta. |
kaportacılık | * Kaporta yapma veya onarma işi. |
kapriçyo | * Çalgıveya ses için bestelenmiş, serbest biçimde parça. |
kapris | * Geçici, düşüncesizce, değişken istek. |
kapris yapmak | * değişken, geçici isteklerde bulunarak huysuzca davranmak. |
kaprisli | * Kaprisi olan. |
kaprissiz | * Kaprisi olmayan. |
kapsam | * Sınırları içine başka konularıveya anlamlarıalma durumu, şumul. |
kapsama | * Kapsamak işi. |
kapsama alanı | * Telsiz telefonlarda konuşmanın yapılabileceği alan. |
kapsamak | * İçine almak, sınırları içine almak, şamil olmak. |
Kategoriler