kapsamına alma (veya alınma) | * içine alma (alınma), şümullendirme (şümullendirilme). |
kapsamını genişletmek | * (bir şeyin) sınırları içine giren öğeleri genişletmek, şümullendirmek. |
kapsamlı | * Kapsamı olan. * Kapsamı genişolan, şümullü. |
kapsayıcı | * Bütün özelikleri ve incelikleri içine alan tanım, kısır döngü karşıtı. |
kapsız | * Kabı olmayan. * Kaplanmamışolan. |
kapsül | * Şişe kapağı. * Ateşli silâhlarda horozun veya iğnenin çarpmasıyla ateşalan, bir tür özel barutla dolu, küçük, yuvarlak metal parça. * Oyuncak tabancalarda kullanılan, şerit biçiminde iki kâğıt tabaka arasına konmuşpatlayıcımadde. * Lâboratuvarlarda kullanılan yarım küre biçimindeki kap. * Bazı bitkilerde tohumları içinde taşıyan kuru kabuk. * Bir organıveya yapıyıçevreleyen kese biçiminde zar. * Bazı ilâçların, kolay yutulmak üzere içine konulduğu, ilâcın yapısınıetkilemeyen jelâtinden kap. * Raflımobilyalarda raflarıtaşımak için yan tablalara açılan deliklere çakılan ortasıdelik ve silindir biçimli metal veya plâstik araç. * Oturma mobilyalarının, masa, sehpa gibi eşyaların ayaklarının altına çakılan, genellikle üç tırnaklıveya ortadan çivili, tepesi bombeli, kalın sacdan pres yapılarak elde edilen araç. |
kaptan | * Gemi yönetimiyle ilgili en yüksek görevli. * (spor oyunlarında) Takım başı. * Kaptan pilot. * Balkanlarda çete savaşıyapan milis gücünde çarpışan kimse, efe. |
kaptan köprüsü | * Kaptanın gemiyi yönettiği, geminin üst katında bulunan bölüm. |
kaptan köşkü | * Kaptan köprüsü. |
kaptan paşa | * Bkz. kaptanıderya. |
kaptan pilot | * Uçak komutanı. * Şehirler arasıyolcu otobüslerinde sürücü. |
kaptanıderya | * Osmanlıdevletinde deniz kuvvetlerinin en büyük askerî ve idarî âmiri. |
kaptanlık | * Kaptan olma durumu. * Kaptan mesleği ve aşaması. |
kaptıkaçtı | * Yolcu taşımakta kullanılan motorlu küçük taşıt. * İskambil kâğıtlarıyla oynanan bir tür oyun. * Kapıp kaçarak yapılan hırsızlık. |
kaptırma | * Kaptırmak işi. * Marangozlukta kullanılan küçük el testeresi. |
kaptırmak | * Ele geçirmesine, kapmasına yol açmak. * Vücudun herhangi bir organı, bir kaza sonucunda makine tarafından ezilmek veya koparılmak. * Yanlış bir davranışsonucu birine uygun imkânı sağlamak, fırsat vermek. * Elinden kaçırmak. |
kapuçin | * Lâtin çiçeği. |
kapuska | * Etli lâhana yemeği. |
kaput | * Asker paltosu. * Otomobil, kamyon gibi motorlu taşıtlarda motoru örten açılır kapanır biçimde yapılan kapak, kaporta. * Cinsî ilişkilerle geçebilecek hastalıklardan korunmak veya kadının gebe kalmasınıönlemek için erkeklerin kullandığı ince, saydam bir çeşit kılıf, prezervatif, kondom. |
kaput | * İskambilde hiç el vermeden yenme. * Kötü, bozuk. |
kaput bezi | * Pamuktan düz dokuma, Amerikan bezi. |
kaput etmek | * kâğıt oyununda karşısındakini tek sayıalmak imkânından yoksun bırakmak. |
kaput gitmek (veya olmak) | * kâğıt oyununda hiçbir sayıalamamak. * hiçbir sınavıverememek. |
kaputluk | * Kaput yapmak için kullanılacak (kumaş). * Kaputların konulduğu yer. |
kapuz | * Dar ve derin boğaz, geçit. * İçine girilmeyen sık orman. |
kapüşon | * Başlık. |
kar | * Havada beyaz ve hafif billûrlar biçiminde donarak yağan su buharı. |
kâr | * Alışverişişlerinin sağladığıpara kazancı. * Yarar, fayda. * Maliyet fiyatıyla satışfiyatıarasındaki fark. |
kar baykuşu | * İskandinavya ve kuzey kürede yaşayan koyu renk benekli büyük baykuş(Nyctes scandica). |
kâr bırakmak | * kazanç getirmek. |
kar çiçeği | * Süsengillerden, beyaz ve pembe çiçekler açan soğanlı bitki (Leuconium). |
kar dikeni | * Dişotugillerden, pembe çiçekli bir tür çalı(Acantholimon echinus). |
kâr etmek | * kazanç elde etmek, yarar sağlamak. * etki yapmak. * iyi gelmek, etkisi iyi olmak. |
kâr etmemek | * yararı olmamak, etki yapmamak. |
kâr getirmek | * bir şey para kazandırmak. |
kar gibi | * temiz, beyaz. |
kâr haddi | * Kazanç sınırı. |
kar helvası | * Pekmez karıştırılmışkar. * İcat edenlerin bile beğenmedikleri şey. |
kar ispinozu | * Asya ve Avrupa’nın yüksek yerlerinde, karlık bölgelerde yaşayan serçeye benzer küçük ötücü kuş (Montifringilla nivalis). |
kâr koymak | * bir şeyin maliyet fiyatıüzerine kâr payınıkatmak, kazanç koymak. |
kar kuşu | * Serçegillerden, karlıdağların doruklarında yaşayan, bacaklarıve parmaklarıtüylü bir kuş(Plectrophenax nivalis). |
kar kuyusu | * Yazın kullanılmak üzere içinde kar saklanan kuyu, karlık. |
kâr merkezi | * Bir işletmenin veya şirketin kendi kâr veya zararlarından sorumlu olarak çalışan, yerine göre tamamen bağımsız davranabilen birimi. |
kâr payı | * Herhangi bir malın maliyet fiyatıüzerine konulan ve satıcıya kalan kazanç. * Bir işletmenin maliyet giderleri ve zararlarıçıkarıldıktan sonra kalan net kârın pay senedi başına düşen bölümü, temettü hissesi. |
kâr paylaşımı | * Bir işletmenin ve şirketin yıl sonu kârlarından çalışanlarına, bir teşvik yöntemi olarak, pay verilmesi. |
kar sapanı | * Kayarken kayak uçlarını birbirine yaklaştırma, arka uçlarını ise birbirinden uzaklaştırmayla sağlanan frenleme durumu. |
kar yağmak | * kar yere düşmek. |
kâr zararın kardeşidir | * ticarette sadece kâr etmek düşünülmez, zarar da edilebilir. |
kara | * Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümü, toprak. |
kara | * En koyu renk, siyah, ak, beyaz karşıtı. * Bu renkte olan. * Esmer. * Çoğu kez tür belirtmeye yarar. * Kötü, uğursuz, sıkıntılı. * Yüz kızartıcıdurum, leke. |
Kategoriler