kara ağızlı | * Kara çalıcı, iftira eden. |
kara baht | * Kara yazı. |
kara borsa | * Piyasada olmayan malın gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması işi. |
kara borsacı | * Kara borsacılık yapan kimse. |
kara borsacılık | * Kara borsacı olma durumu. |
kara borsaya düşmek | * bir mal gizlice alınıp satılır olmak. |
kara boya | * Zaç yağı, sülfürik asit. |
kara bulut | * Koyu esmer renkte büyük yağmur bulutu, nimbus. |
kara cahil | * Çok cahil. |
kara cümle | * Aritmetikte dört işlem. |
kara çalmak | * birine iftira etmek. |
kara çavuş | * Bir tür üzüm. |
kara damaklı | * İnatçı, aksi. |
kara davar | * Her yaştaki kıl keçi veya kıl keçi sürüsü. |
kara düzen | * Halk müziğinde bağlama çalıştürlerinden biri. |
kara elmas | * Kayalarıdelmekte kullanılan siyah elmas, karbonado. * Maden kömürü. |
kara et | * Kastan oluşan yağsız et. |
Kara Evli | * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. |
kara fırın | * İçinde odun yakılmak suretiyle ekmek pişirilen, yüksek ateşe dayanıklıtuğlalardan yapılmışve pişirme süresi modern fırınlardan daha uzun olan fırın, taşfırın. |
kara gün | * Üzüntülü, sıkıntılızaman. |
kara gün dostu | * Sıkıntılı günlerde de dostluğunu sürdüren ve yardımcı olan kimse. |
kara haber | * Ölüm veya felâket haberi. * Kötü, üzücü veya sıkıntıyaratan haber, bilgi. |
kara haber tez duyulur | * kötü haber çabuk duyulur. |
kara humma | * Tifo. |
kara iklimi | * Gece ile gündüz, yaz ile kışarasındali sıcaklık farkıçok, yağışıaz iklim. |
kara kafalı | * BatıAvrupa ülkelerindeki insanların oralarda çalışan Türk işçilerine taktıklarıad. |
kara kalem | * Resim yapmada kullanılan kömür kalem. * Kömür kalemiyle yapılan (resim). |
kara kaplıkitap | * Tanık olarak alınan kitap. |
kara kara düşünmek | * çok üzüntülü olmak, düşünceye dalmak. |
kara kaş | * Kaşlarıkara ve gür olan. |
kara kedi geçmek | * birbirinden soğumak, aralarına soğukluk girmek. |
kara kehribar | * Süs eşyasıyapımında kullanılan parlak, siyah linyit, oksidiyon taşı. |
kara keme | * Yer mantarı. |
kara kış | * Kışortası, kışın en şiddetli zamanı, zemheri. * Çok sıkıntılıdurum veya zaman. |
kara koca | * Saçıağarmamışyaşlıkimse. |
kara kovan | * Arıların fennî kovan yerine içine petek oluşturduklarısazdan, çamurdan veya sepetten kovan. |
kara kullukçu | * Yeniçeri ocağı bölüklerinde odalarıve odaya gelen konukların ayakkabılarınıtemizlemek, yemek kaplarını yıkamak gibi işlerle görevli er. |
kara kurbağası | * Kurbağalardan, karalarda yaşayan, yumurtalarınısuya bırakan amfibyum. |
kara kuru | * Esmer ve zayıf. |
kara kusmuk | * İçinde bol kara kan bulunan kusmuk. |
kara kutu | * Uçaklarda pilotların konuşmalarınıve kuleden gelen mesajlarıalıp saklayan bir araç. |
kara kuvvet | * Din bağnazlığının oluşturduğu gerici ve tehlikeli güç. |
kara kuvvetleri | * Bir ülkeyi karadan gelecek saldırıve tehlikeye karşıkorumak amacı ile kurulan askerî teşkilât. * Silâhlıkuvvetler içinde yer alan kara ordularının tümü. |
kara liste | * Zararlıveya sakıncalıdiye belirlenen veya cezalandırılmalarıdüşünülen kimselerin listesi. |
kara maşa | * Zayıf, esmer, ufak tefek kadın. |
kara mili | * 1609 m uzunluğundaki ölçü. |
kara mizah | * Yalnız güldürmeyi değil, daha çok düşündürmeyi ve yergiyi amaçlayan mizah. |
kara para | * Yasa dışıyollardan sağlanan kazanç. |
kara pazar | * Piyasada olmayan malların gizli olarak yüksek fiyatla satıldığıyer. |
kara saban | * Derine inemediği için toprağın altını gereği kadar üstüne getiremeyen ilkel bir saban. |
Kategoriler