Karamusal (veya Karamürsel) sepeti sanmak | * bir kimse veya şeyi ufak, önemsiz saymak. |
karanfil | * Karanfilgillerden, güzel renkli çiçekler açan bir süs bitkisi (Dianthus caryophyllus). * Mersingillerden, Molük adalarında, Filipinler’de ve Hindistan’da yetişen bir ağaç (Caryophyllus aromaticus). * Bu ağacın karanfil yağıelde edilen ve baharat olarak kullanılan, ağız kokusunu gideren, acımsı, koyu renkli, küçük çivi biçimindeki tomurcuğu. |
karanfil yağı | * Karanfilin tomurcuklarından elde edilen uçucu yağ. |
karanfilci | * Karanfil yetiştiricisi. |
karanfilgiller | * İki çeneklilerden, örnek bitkisi karanfil olan, çöven, karamuk, sabun otu ve benzeri cinsleri içine alan bir familya. |
karanfili sıkmak | * tehlikelere ve güçlüklere göğüs gerebilmek. |
karanlığa gömülmek | * koyu karanlık içinde kalmak. * büyük sıkıntıve keder içinde kalmak. |
karanlığa kalmak | * varılacak yere varmadan akşam olmak. |
karanlığıdeşmek (veya yırtmak) | * karanlıkta görmeye çalışmak, aydınlığa çıkmak için çaba harcamak. * Büyük sıkıntıve üzüntüden kurtulmak için çabalamak. |
karanlık | * Işığı olmayan, bütünü veya bir parçasıışıktan yoksun olan. * Işık olmama durumu. * Gereğince anlaşılıp bilinemeyen, ne olacağı, sonu belli olmayan (durum). * Yasalara, töreye uygun olmayan; karışık. * Üzüntü, sıkıntı, perişanlık. |
karanlık basmak (veya çökmek) | * (hava) kararmak. |
karanlık etmek | * bir şeyin önünde durarak görünmesine engel olmak. |
karanlık oda | * Fotoğraf camı banyosu, röntgen muayenesi gibi işlerin yapıldığıışıksız oda. |
karanlıkta göz kırpmak | * bir şeyi anlatmak isterken karşısındakinin anlayamayacağı bir işarette bulunmak veya bir söz söylemek. |
karantina | * Bulaşıcı bir hastalığın yaygın olduğu bir yerden gelen kişileri, gemileri ve malları geçici olarak ayırma biçiminde alınan önlem. * Hastahanelerde, yatacak hastaların kayıt ve kabul edildikleri yer. |
karantina müddeti | * 343 karantina süresi. |
karantina süresi | * Karantina için gerekli olan ve öngörülen süre. |
karar | * Bir işveya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı. * (herhangi bir durum için) Tartışılarak verilen kesin yargı. * Bu yargıyı bildiren belge. * Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik. * Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş. * (hava için) Değişmez olma. * Tam ölçüsünde, ne az ne çok. |
karar almak | * bir davayı, bir sorunu sonuca bağlamak. |
karar altına almak | * karar vermek, kararlaştırmak. |
karar bulmak | * kararlı bir durum almak; yatışmak. |
karar kılmak | * birçok şeyi deneyip birini seçmek. |
karar vermek | * bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak. |
karara bağlamak | * bir davayı, bir sorunu çözümlemek, sonuçlandırmak. |
karara kalmak | * (dava için) görüşülmesi bitip yargıcın kararını beklemek. |
karara varmak | * bir konuda anlaşmak, bir şeyi kararlaştırmak. |
karargâh | * Bir birlik veya kurumun, kumandan ile yardımcışube ve bölümlerinden oluşan kuruluş. * Ordunun uzun bir süre veya geçici olarak konakladığıyer. * Durulan veya kalınan yer. |
kararınca | * Gerektiği ölçüde. |
kararında bırakmak | * ölçüyü aşmamak. |
kararış | * Kararmak işi veya biçimi. |
kararlama | * Kararlamak işi. * Kararlayarak (yapılan), tahminî. |
kararlamadan | * Kararlama yoluyla, görmeden. |
kararlamak | * Ölçü ve tartıya dayanmaksızın, gözle oranlayarak hesaplamak, tahmin etmek. |
kararlaşma | * Kararlaşmak işi. |
kararlaşmak | * Bir şey için karar verilmek. |
kararlaştırılma | * Kararlaştırılmak işi. |
kararlaştırılmak | * Kararlaştırmak işi yapılmak. |
kararlaştırma | * Kararlaştırmak işi. |
kararlaştırmak | * Bir konunun, bir işin herhangi bir yolda yapılmasıyla ilgili kesin düşünce belirtmek, tayin etmek. |
kararlı | * Kararında direnen, kararınıdeğiştirmeyen, kesin karar vermişolan. * Düzenli, dengeli, ölçülü, istikrarlı. |
kararlıdalga | * 343 duraklıdalga. |
kararlıdenge | * Bir güç etkisiyle hareket ettikten sonra gene aynıduruma gelen cisimlerin konumunu anlatır. |
kararlılık | * Kararlı olma durumu, istikrar. |
kararma | * Kararmak işi. * Görüntülerin gittikçe kararıp görünmez duruma geçmesine dayanan bir noktalama çeşidi. |
kararmak | * Rengi karaya dönmek, siyahlaşmak. * (ışık) Sönmek, kısılmak veya gücü azalmak. * (ateş) Sönmeye yüz tutmak. * (iç, ruh gibi sözlerle) Kederlenmek, canısıkılmak. * Niteliğini yitirmek. |
kararname | * Cumhurbaşkanının onayladığıhükûmet kararı. * Bakanlar Kuruluna verilen yetkilere dayanarak alınan karar. * Bu kararı bildiren resmî yazı. |
kararsız | * Kararı olmayan, karar vermekte güçlük çeken, bir kararda durmayan; duruksun, mütereddit. * Düzensiz, istikrarsız. |
kararsız denge | * Denge durumundaki cismin küçük bir yer değiştirmesiyle bozulan denge. |
kararsızlık | * Kararsız olma durumu, tereddüt. * Düzensizlik, istikrarsızlık. |
karartı | * Karaltı. * Kararmışyer, siyahlık. |
Kategoriler