Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 43

Karamusal (veya Karamürsel) sepeti sanmak * bir kimse veya şeyi ufak, önemsiz saymak.
karanfil * Karanfilgillerden, güzel renkli çiçekler açan bir süs bitkisi (Dianthus caryophyllus).
* Mersingillerden, Molük adalarında, Filipinler’de ve Hindistan’da yetişen bir ağaç (Caryophyllus
aromaticus).
* Bu ağacın karanfil yağıelde edilen ve baharat olarak kullanılan, ağız kokusunu gideren, acımsı, koyu renkli,
küçük çivi biçimindeki tomurcuğu.
karanfil yağı * Karanfilin tomurcuklarından elde edilen uçucu yağ.
karanfilci * Karanfil yetiştiricisi.
karanfilgiller * İki çeneklilerden, örnek bitkisi karanfil olan, çöven, karamuk, sabun otu ve benzeri cinsleri içine alan bir
familya.
karanfili sıkmak * tehlikelere ve güçlüklere göğüs gerebilmek.
karanlığa gömülmek * koyu karanlık içinde kalmak.
* büyük sıkıntıve keder içinde kalmak.
karanlığa kalmak * varılacak yere varmadan akşam olmak.
karanlığıdeşmek (veya yırtmak) * karanlıkta görmeye çalışmak, aydınlığa çıkmak için çaba harcamak.
* Büyük sıkıntıve üzüntüden kurtulmak için çabalamak.
karanlık * Işığı olmayan, bütünü veya bir parçasıışıktan yoksun olan.
* Işık olmama durumu.
* Gereğince anlaşılıp bilinemeyen, ne olacağı, sonu belli olmayan (durum).
* Yasalara, töreye uygun olmayan; karışık.
* Üzüntü, sıkıntı, perişanlık.
karanlık basmak (veya çökmek) * (hava) kararmak.
karanlık etmek * bir şeyin önünde durarak görünmesine engel olmak.
karanlık oda * Fotoğraf camı banyosu, röntgen muayenesi gibi işlerin yapıldığıışıksız oda.
karanlıkta göz kırpmak * bir şeyi anlatmak isterken karşısındakinin anlayamayacağı bir işarette bulunmak veya bir söz söylemek.
karantina * Bulaşıcı bir hastalığın yaygın olduğu bir yerden gelen kişileri, gemileri ve malları geçici olarak ayırma
biçiminde alınan önlem.
* Hastahanelerde, yatacak hastaların kayıt ve kabul edildikleri yer.
karantina müddeti * 343 karantina süresi.
karantina süresi * Karantina için gerekli olan ve öngörülen süre.
karar * Bir işveya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı.
* (herhangi bir durum için) Tartışılarak verilen kesin yargı.
* Bu yargıyı bildiren belge.
* Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik.
* Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş.
* (hava için) Değişmez olma.
* Tam ölçüsünde, ne az ne çok.
karar almak * bir davayı, bir sorunu sonuca bağlamak.
karar altına almak * karar vermek, kararlaştırmak.
karar bulmak * kararlı bir durum almak; yatışmak.
karar kılmak * birçok şeyi deneyip birini seçmek.
karar vermek * bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak.
karara bağlamak * bir davayı, bir sorunu çözümlemek, sonuçlandırmak.
karara kalmak * (dava için) görüşülmesi bitip yargıcın kararını beklemek.
karara varmak * bir konuda anlaşmak, bir şeyi kararlaştırmak.
karargâh * Bir birlik veya kurumun, kumandan ile yardımcışube ve bölümlerinden oluşan kuruluş.
* Ordunun uzun bir süre veya geçici olarak konakladığıyer.
* Durulan veya kalınan yer.
kararınca * Gerektiği ölçüde.
kararında bırakmak * ölçüyü aşmamak.
kararış * Kararmak işi veya biçimi.
kararlama * Kararlamak işi.
* Kararlayarak (yapılan), tahminî.
kararlamadan * Kararlama yoluyla, görmeden.
kararlamak * Ölçü ve tartıya dayanmaksızın, gözle oranlayarak hesaplamak, tahmin etmek.
kararlaşma * Kararlaşmak işi.
kararlaşmak * Bir şey için karar verilmek.
kararlaştırılma * Kararlaştırılmak işi.
kararlaştırılmak * Kararlaştırmak işi yapılmak.
kararlaştırma * Kararlaştırmak işi.
kararlaştırmak * Bir konunun, bir işin herhangi bir yolda yapılmasıyla ilgili kesin düşünce belirtmek, tayin etmek.
kararlı * Kararında direnen, kararınıdeğiştirmeyen, kesin karar vermişolan.
* Düzenli, dengeli, ölçülü, istikrarlı.
kararlıdalga * 343 duraklıdalga.
kararlıdenge * Bir güç etkisiyle hareket ettikten sonra gene aynıduruma gelen cisimlerin konumunu anlatır.
kararlılık * Kararlı olma durumu, istikrar.
kararma * Kararmak işi.
* Görüntülerin gittikçe kararıp görünmez duruma geçmesine dayanan bir noktalama çeşidi.
kararmak * Rengi karaya dönmek, siyahlaşmak.
* (ışık) Sönmek, kısılmak veya gücü azalmak.
* (ateş) Sönmeye yüz tutmak.
* (iç, ruh gibi sözlerle) Kederlenmek, canısıkılmak.
* Niteliğini yitirmek.
kararname * Cumhurbaşkanının onayladığıhükûmet kararı.
* Bakanlar Kuruluna verilen yetkilere dayanarak alınan karar.
* Bu kararı bildiren resmî yazı.
kararsız * Kararı olmayan, karar vermekte güçlük çeken, bir kararda durmayan; duruksun, mütereddit.
* Düzensiz, istikrarsız.
kararsız denge * Denge durumundaki cismin küçük bir yer değiştirmesiyle bozulan denge.
kararsızlık * Kararsız olma durumu, tereddüt.
* Düzensizlik, istikrarsızlık.
karartı * Karaltı.
* Kararmışyer, siyahlık.

Bir yanıt yazın