Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 48

karıncaincitmez * Bkz. karınca ezmez.
karıncalanış * Karıncalanmak işi veya biçimi.
karıncalanma * Karıncalanmak işi.
karıncalanmak * Bir yere, bir şey üzerine karınca üşüşmek.
* Vücudun bir yerindeki uyuşukluktan sonra, kan dolaşımının başlamasıyla o yerde karıncalar dolaşır gibi bir
izlenim uyanmak.
* (metal yüzeylerde) Pas yüzünden yer yer ufak delikler oluşmak.
* Aşırızihin yorgunluğundan dolayı bir şeyi, bir durumu kavramada zorluk çekmek.
karıncalar * Zar kanatlıların, karınca adıaltında toplanan ve beş bin kadar türü sayılan bir dalı.
karıncalı * İçinde, üstünde karınca bulunan.
* (metal için) Paslıveya dökülme sonucu küçük delikleri olan.
karıncasever * Karınca yiyerek geçinen ve karınca yuvasıçevresinde yaşayan böcek.
karıncayı bile ezmemek (veya incitmemek) * çok merhametli, ince duygulu olmak.
karıncayiyen * Karıncayiyengillerden, Avustralya’da yaşayan, karıncayla beslenen bir memeli türü (Echidna acule ata).
karıncayiyengiller * Örnek hayvanıkarıncayiyen olan, vücutlarıkirpi dikenli, ağızları boru biçiminde uzamış, karıncayla
beslenen bir familya.
karıncık * Vücudun çeşitli organları içinde bulunan boşluk.
* Kalbin alt bölümünde bulunan ve biri (sağdaki) akciğerlere, öbürü (soldaki) vücuda pompalanacak kanı
almaya yarayan iki boşluğa verilen ad.
karından ayaklılar * Karından bacaklılar.
karından bacaklılar * Yumuşakçalardan, karınlarındaki etli, yassıpul biçimindeki uzantıları bacak gibi kullanarak ve sürünerek
yürüyen salyangoz, sümüklü böcek vb. yi içine alan kabuklu hayvanlar sınıfı.
karındaş * Kardeş.
kârınıtamam etmek * öldürmek.
karının saçlısı, tarlanın taşlısı * kadının saçlısı ile tarlanın taşlı olanımakbuldür.
karınlama * Karınlamak işi.
karınlamak * (gemi için) Yanınıdayamak.
karınlı * Karnı büyük ve çıkıntılı olan.
karınma * Karınmak işi.
karınmak * Sallanarak, karışmak.
* Çiftleşmek.
karınsa * Kuşların tüy değiştirme zamanı.
karıntası * Pastırmacılıkta hayvanın göbek etlerine verilen ad.
karıntı * Anaforlarda oluşan çevrinti.
* Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga.
karısıağızlı * Karısının düşüncelerini benimseyip davranışlarını ona uyduran (koca).
karısıköylü * Karısının yakınlarını benimseyip kendi yakınlarınıunutan erkek.
* Kılı bık.
karış * Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ve serçe parmakların uçları
arasındaki açıklık.
karışkarış * Her yanınıve inceden inceye.
karışanı görüşeni olmamak * işine kimse karışmamak, özgür olmak.
karışık * Aynınitelikteki şeylerden oluşmuş.
* Karışmışolan, düzensiz, dağınık, intizamsız.
* Saf olmayan.
* Halk inancına göre cin ve perilerle ilişkisi olan.
* Çalkantı, kargaşa, gerginlik içinde olan.
* Anlaşılması güç olan, açık seçik olmayan.
karışıklık * Karışık olma durumu, teşevvüş.
* Kalabalık, düzensizlik vb. nin yol açtığıkargaşa.
karışılma * Karışılmak işi.
karışılmak * Karışmak işi yapılmak, müdahale edilmek.
karışım * Karışmışolanın durumu.
* Birden çok şeyin karıştırılmasıyla elde edilen şey.
* İki veya daha çok maddenin kimyasal tepkimeye girmeden bir araya gelmesi, mahlût.
karışlama * Karışlamak işi.
karışlamak * Karışla ölçmek.
karışma * Karışmak işi.
* Engelleme, araya girme, müdahale.
* Düzeni bozulma.
karışmak * İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek.
* Düzensiz, dağınık olmak.
* Bulanmak, duruluğunu yitirmek.
* Açıklığınıyitirmek, anlaşılması güçleşmek.
* Engellemek, araya girmek; müdahale etmek.
* Bir araya gelmek, katılmak.
* İlgilenmek, müdahale etmek, el atmak.
* Yetkisinde bulunmak, bakmak, işedinmek, işi olmak.
karıştırıcı * İki veya daha çok maddeyi birbiri içinde dağıtmaya, karıştırmaya yarayan araçların genel adı, mikser.
* Çeşitli besin maddelerini karıştırma veya çarpma işinde kullanılan araç veya âlet, mikser.
* Ortalığı birbirine katan, fitneci, müfsit.
karıştırıcılık * Karıştırıcı olma durumu, fitnecilik.
karıştırılma * Karıştırılmak işi.
karıştırılmak * Karıştırmak işi yapılmak.
karıştırış * Karıştırmak işi veya biçimi.
karıştırma * Karıştırmak işi.
karıştırmak * Karışmak işini yaptırmak.
* İçinde ne olduğunu anlamak veya aradığını bulmak amacıyla elle yoklamak.
* Yemeği dibinin tutmaması için kaşıkla alt üst etmek.
* Kurcalamak, oynamak.
* Okumak, araştırmak, incelemek.
* Göz atmak, üstünkörü okumak.
* Ayırt edememek, tam olarak seçememek.
kari * Okuyucu, okur.
karides * Denizlerde veya tatlısularda yaşayan yüzücü, orta büyüklükte kabuklu türün adı.
karides ağı * Karides avlamakta kullanılan bir tür ağ.
karidesçi * Karides satan veya yakalayan (kimse).
kariha * Düşünme gücü.

Bir yanıt yazın