Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 51

karşı gelmek * boyun eğmemek, başkaldırmak.
karşı görüş * Bir teze karşıveya iddiaya karşıyeni ve değişik önerme getirme.
karşıkarşıya * Yüz yüze.
karşıkarşıya gelmek * birden karşılaşmak.
karşıkoymak * direnmek, dayanmak, boyun eğmemek.
karşı olmak * birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak.
karşı olum * Birbirinin karşısında bulunan, birbirini karşılıklı olarak dışta bırakan kavram veya yargıarasındaki bağlantı,
tekabül.
karşı oy * Kırmızı oy.
* Muhalefet etme, karşı gelme.
karşısav * Bir çatışkının ikinci terimini oluşturan düşünce veya önerme, antitez.
karşıcı * Karşılamaya çıkan kimse, karşılayıcı.
* Karşıdüşüncede olan.
karşıcılık * Karşıcı olma durumu.
karşıdan karşıya * Bir yandan öbür yana.
* Karışmaz görünerek, uzaktan.
karşılama * Karşılamak işi, istikbal.
* Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği.
karşılama töreni * (önemli bir kimse için) Bir yere gelişi sırasında o yerin yöneticileri ve halkınca yapılan kabul töreni.
karşılamak * Dışardan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek.
* Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek.
* Söylenen, yapılan, bildiren bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak.
* Önlemek, durdurmak.
* Boksta karşı oyuncunun yumruklarınısavmak.
karşılanış * Karşılanmak işi veya biçimi.
karşılanma * Karşılanmak işi.
karşılanmak * Karşılamak işi yapılmak.
karşılaşma * Karşılaşmak işi.
* İki sporcu veya iki takım arasında, karşılıklı olarak kazanmak amacıyla yapılan yarışma, müsakaba.
karşılaşmak * Karşıkarşıya gelmek, rastlaşmak.
* (iki sporcu veya iki takım için) Yarışmak.
karşılaştırılma * Karşılaştırılmak işi.
karşılaştırılmak * Karşılaştırmak işi yapılmak.
karşılaştırma * Kişi veya nesnelerin benzer veya aynıyanlarını incelemek için kıyaslama, mukayese.
karşılaştırma derecesi * Daha, çok, fazla, ziyade gibi kelimelerle kavramların karşılaştırılıp üst derecede gösterilmesi.
karşılaştırmacı * Karşılaştırmalıedebiyat veya dil bilimi uzmanı.
karşılaştırmak * Karşılaştırmak işini yaptırmak.
* Kişi veya nesnelerin benzer veya ayrıyanlarını incelemek için kıyaslamak, mukayese etmek.
* (dikişte) Giysinin bir yanına yapılan işlemi, eşitlik sağlamak amacıyla öbür yanında uygulamak.
karşılaştırmalı * Karşılaştırma yolu ile yapılmışolan, mukayeseli.
karşılaştırmalıdil bilgisi * Akraba dilleri ve lehçeleri karşılaştırarak inceleyen dil bilgisi.
karşılaştırmalıdil bilimi * Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli diller arasındaki ilişkileri, benzerlikleri belirleyip dil ailelerini tespit etmeyi
amaçlayan inceleme.
karşılaştırmalıedebiyat * Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli edebiyatlar arasındaki ilişkileri, benzerlikleri tespit etmeyi amaçlayan bilim
dalı, mukayeseli edebiyat.
karşılayıcı * Gelen birini karşılamaya çıkan kimse.
* Önleyen.
* Yerine getiren, yapan.
karşılayış * Karşılamak işi veya biçimi.
karşılık * Bir davranışın karşıtarafta uyandırdığı, gerektirdiği başka davranış, mukabele.
* Bir dildeki bir sözü başka bir dilde aynıanlamda karşılayan söz.
* Cevap, yanıt.
* Bir şey alınırken karşıtarafa verilen başka şey, bedel.
* Bir işiçin ayrılmışpara, ödenek, tahsisat.
karşılık vermek * (küçük büyüğüne) karşı gelmek.
* cevap vermek, yanıt vermek.
karşılıklı * İki kişi veya iki topluluğun arasında geçen ve karşılaşılan harekete eşdeğer bir hareketle beliren, mütekabil.
* Birbirine karşı bulunan.
* Birbirlerine karşılık olarak.
* Birbiriyle ilgili olarak.
karşılıklıyapraklar * Sapların her düğümünde karşılıklı olarak ikişer ikişer bulunan yapraklar.
karşılıksız * Karşılığı olmayan.
* Karşılık gerektirmeyen.
* Karşılık verilmeyecek.
karşılıksız aşk * Bir tek kişinin kendince yarattığı aşk, tek yanlıaşk.
karşılıksız çek * Ödenecek paranın bankadaki hesapta olmadığıçek.
karşılıkta bulunmak * cevap vermek.
karşın * Rağmen.
karşısına almak * birinin düşünce ve tutumuna katılmadığını belli etmek.
karşısına geçmek * karşıdüşünceye katılmak.
* karşıpartiye, guruba gitmek.
karşıt * Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast.
karşıt anlamlı * Anlamları birbirinin karşıtı olan (söz): Aşağıyukarı, ileri geri, siyah beyaz, dar geniş, büyük küçük gibi.
karşıt duygu * Bazıkişilere, veya varlıklara karşıduyulan ve belirli bir sebebe dayanmayan hoşnutsuzluk durumu, antipati.
karşıtçı * Karşıçıkan, karşı olan, aleyhtar.
karşıtçıllık * Bir işe, davranışa veya düşünceye karşı olma durumu, aleyhtarlık.
karşıtlama * Karşıtlamak işi.
karşıtlamak * Bir iddiaya zıt olarak başka bir iddia ileri sürmek.

Bir yanıt yazın