karşı gelmek | * boyun eğmemek, başkaldırmak. |
karşı görüş | * Bir teze karşıveya iddiaya karşıyeni ve değişik önerme getirme. |
karşıkarşıya | * Yüz yüze. |
karşıkarşıya gelmek | * birden karşılaşmak. |
karşıkoymak | * direnmek, dayanmak, boyun eğmemek. |
karşı olmak | * birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak. |
karşı olum | * Birbirinin karşısında bulunan, birbirini karşılıklı olarak dışta bırakan kavram veya yargıarasındaki bağlantı, tekabül. |
karşı oy | * Kırmızı oy. * Muhalefet etme, karşı gelme. |
karşısav | * Bir çatışkının ikinci terimini oluşturan düşünce veya önerme, antitez. |
karşıcı | * Karşılamaya çıkan kimse, karşılayıcı. * Karşıdüşüncede olan. |
karşıcılık | * Karşıcı olma durumu. |
karşıdan karşıya | * Bir yandan öbür yana. * Karışmaz görünerek, uzaktan. |
karşılama | * Karşılamak işi, istikbal. * Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği. |
karşılama töreni | * (önemli bir kimse için) Bir yere gelişi sırasında o yerin yöneticileri ve halkınca yapılan kabul töreni. |
karşılamak | * Dışardan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek. * Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek. * Söylenen, yapılan, bildiren bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak. * Önlemek, durdurmak. * Boksta karşı oyuncunun yumruklarınısavmak. |
karşılanış | * Karşılanmak işi veya biçimi. |
karşılanma | * Karşılanmak işi. |
karşılanmak | * Karşılamak işi yapılmak. |
karşılaşma | * Karşılaşmak işi. * İki sporcu veya iki takım arasında, karşılıklı olarak kazanmak amacıyla yapılan yarışma, müsakaba. |
karşılaşmak | * Karşıkarşıya gelmek, rastlaşmak. * (iki sporcu veya iki takım için) Yarışmak. |
karşılaştırılma | * Karşılaştırılmak işi. |
karşılaştırılmak | * Karşılaştırmak işi yapılmak. |
karşılaştırma | * Kişi veya nesnelerin benzer veya aynıyanlarını incelemek için kıyaslama, mukayese. |
karşılaştırma derecesi | * Daha, çok, fazla, ziyade gibi kelimelerle kavramların karşılaştırılıp üst derecede gösterilmesi. |
karşılaştırmacı | * Karşılaştırmalıedebiyat veya dil bilimi uzmanı. |
karşılaştırmak | * Karşılaştırmak işini yaptırmak. * Kişi veya nesnelerin benzer veya ayrıyanlarını incelemek için kıyaslamak, mukayese etmek. * (dikişte) Giysinin bir yanına yapılan işlemi, eşitlik sağlamak amacıyla öbür yanında uygulamak. |
karşılaştırmalı | * Karşılaştırma yolu ile yapılmışolan, mukayeseli. |
karşılaştırmalıdil bilgisi | * Akraba dilleri ve lehçeleri karşılaştırarak inceleyen dil bilgisi. |
karşılaştırmalıdil bilimi | * Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli diller arasındaki ilişkileri, benzerlikleri belirleyip dil ailelerini tespit etmeyi amaçlayan inceleme. |
karşılaştırmalıedebiyat | * Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli edebiyatlar arasındaki ilişkileri, benzerlikleri tespit etmeyi amaçlayan bilim dalı, mukayeseli edebiyat. |
karşılayıcı | * Gelen birini karşılamaya çıkan kimse. * Önleyen. * Yerine getiren, yapan. |
karşılayış | * Karşılamak işi veya biçimi. |
karşılık | * Bir davranışın karşıtarafta uyandırdığı, gerektirdiği başka davranış, mukabele. * Bir dildeki bir sözü başka bir dilde aynıanlamda karşılayan söz. * Cevap, yanıt. * Bir şey alınırken karşıtarafa verilen başka şey, bedel. * Bir işiçin ayrılmışpara, ödenek, tahsisat. |
karşılık vermek | * (küçük büyüğüne) karşı gelmek. * cevap vermek, yanıt vermek. |
karşılıklı | * İki kişi veya iki topluluğun arasında geçen ve karşılaşılan harekete eşdeğer bir hareketle beliren, mütekabil. * Birbirine karşı bulunan. * Birbirlerine karşılık olarak. * Birbiriyle ilgili olarak. |
karşılıklıyapraklar | * Sapların her düğümünde karşılıklı olarak ikişer ikişer bulunan yapraklar. |
karşılıksız | * Karşılığı olmayan. * Karşılık gerektirmeyen. * Karşılık verilmeyecek. |
karşılıksız aşk | * Bir tek kişinin kendince yarattığı aşk, tek yanlıaşk. |
karşılıksız çek | * Ödenecek paranın bankadaki hesapta olmadığıçek. |
karşılıkta bulunmak | * cevap vermek. |
karşın | * Rağmen. |
karşısına almak | * birinin düşünce ve tutumuna katılmadığını belli etmek. |
karşısına geçmek | * karşıdüşünceye katılmak. * karşıpartiye, guruba gitmek. |
karşıt | * Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast. |
karşıt anlamlı | * Anlamları birbirinin karşıtı olan (söz): Aşağıyukarı, ileri geri, siyah beyaz, dar geniş, büyük küçük gibi. |
karşıt duygu | * Bazıkişilere, veya varlıklara karşıduyulan ve belirli bir sebebe dayanmayan hoşnutsuzluk durumu, antipati. |
karşıtçı | * Karşıçıkan, karşı olan, aleyhtar. |
karşıtçıllık | * Bir işe, davranışa veya düşünceye karşı olma durumu, aleyhtarlık. |
karşıtlama | * Karşıtlamak işi. |
karşıtlamak | * Bir iddiaya zıt olarak başka bir iddia ileri sürmek. |
Kategoriler