karyola | * Üzerine yatak yapılıp yatılan tahta veya metal kerevet. |
kas | * Tellerden oluşan ve kasılarak vücut hareketlerini sağlayan organ ve bu organın telsi dokusu, adele. |
kas doku | * Canlının hareketini sağlayan, kasılabilen telleri kapsayan hücreler topluluğu. |
kas tutukluğu | * İşe alıştırılmamışkasların çalışma durumunda duyulan ağrıve sızı. |
kasa | * Para veya değerli eşya saklamaya yarayan çelik dolap. * Ticarethanelerde para alınıp verilen yer. * Bazı oyunlarda oyunu yönetme veya para karşılığında fişverme işi. * Vagon, kamyon veya traktörün yük taşımak için şasiye bağlanmışüst bölümünü oluşturan parça. * Tahta veya sentetik maddelerden yapılmış, dört köşe, sağlam ambalaj parçası, sandık. * (basımcılıkta) Dizgi harflerinin konulduğu gözlerden oluşan tabla. * Kapıve pencerelerin sabit olarak tutturulduğu asıl çerçeve. * Biribiri üzerine istif edilerek yüksekliği ayarlanabilen atlama aracı. |
kasa defteri | * İşletmelerde günlük alışverişhareketlerinin kaydedildiği defter. |
kasa fişi | * Satın aldığımal veya hizmet için ödediği para karşılığında müşteriye yazar kasadan çıkarılarak verilen küçük kâğıt belge. |
kasa sayımı | * Günlük kasa mevcudunun, kasanın devredilmesinden önce, sayılıp belirlenmesi. |
kasaba | * Şehirden küçük, köyden büyük, henüz kırsal özelliklerini yitirmemişolan yerleşim merkezi. |
kasabacık | * Küçük kasaba. |
kasabalı | * Kasaba halkından olan. |
kasacı | * Veznedar, vezneci. |
kasadar | * Ticarî kuruluşlarda kasada oturup para alıp veren kimse. |
kasalama | * Kasalamak işi. |
kasalamak | * Kasalara yerleştirmek. |
kasalanma | * Kasalanmak işi. |
kasalanmak | * Kasalara yerleştirmek. |
kasalı | * Kasası olan. |
kasalık | * Kasa yapımına elverişli ince dilinmiştahta. |
kasap | * Sığır, koyun gibi eti yenecek hayvanlarıkesen veya dükkânında perakende olarak satan kimse. * Bu alışverişin yapıldığıdükkân. * Kan dökücü, hunhar. |
kasaphane | * Kesim evi, mezbaha, kanara. |
kasaplık | * Kasap olma durumu veya kasabın yaptığı iş. * Kesim evine gönderilip kesilmek için ayrılmış(hayvan). * Kan dökücülük, hunharlık. |
kasar | * Bkz. kastar. |
kasara | * Geminin başve kıç tarafında, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte. |
kasatura | * Süngü gibi, tüfeğin namlusu ucuna takılan veya bel kayışına asılı olarak taşınan bir çeşit bıçak. |
kasavet | * Üzüntü, tasa, kaygı, sıkıntı. |
kasavet çekmek | * üzülmek, tasalanmak. |
kasavet etmek | * üzülmek, kaygılanmak. |
kasavetlenme | * Kasavetlenmek işi. |
kasavetlenmek | * Kasavet sahibi olmak. |
kasavetli | * Üzüntülü, sıkıntılı, tasalı, kaygılı. |
kasavetsiz | * Üzüntüsüz, sıkıntısız, tasasız, kaygısız. |
kasayıdevretmek | * işletmelerde nöbetleşe çalışan kasadarlar kasa mevcudunu birbirine aktarmak. |
kâse | * Cam, çini, toprak vb. den yapılmışderince çanak. |
kâsecik | * Küçük kâse. * Kulağın dolambacında bulunan ve lenf ile dolu olan küçük zarsı organ. |
kâseletme | * Kâseletmek işi. |
kâseletmek | * Kâse kullanarak işyapmak. |
kasem | * Ant içme, yemin etme. |
kaset | * İçinde, görüntü ve seslerin kaydedildiği, gerektiğinde yeniden kullanılmasınısağlayan bir manyetik şeridin bulunduğu küçük kutu. |
kasetçalar | * Ses kaydetmeden, sadece kaset çalan araç. |
kasetçi | * Kaset satan kimse. |
kasetçilik | * Kasetçinin yaptığı işveya meslek. |
kasık | * Vücudun karın ile uyluk arasındaki bölümü. |
kasık bağcı | * Kasık bağıyapan veya satan kimse. |
kasık bağı | * Fıtığı içeride tutmak için kullanılan bağ. |
kasık biti | * Genellikle üreme organlarıçevresindeki kıl diplerinde yerleşen bir tür bit (Phthirus pubis). |
kasık çatlağı | * Kasık fıtığı. |
kasık otu | * Karanfilgillerden, saz biçiminde ince sapları olan, güzel çiçekler açan, kasık yaralarına yararlısayılan bir bitki (Herniaria hirsuta). |
kasıl | * Kasla ilgili olan, adalî. |
kasıl duyumlar | * Kasların iradeli kasılmasıyla ortaya çıkan hareketlerin düzenlenmesine yardım eden duyumlar. |
Kategoriler