kasılgan | * (kas ve organik dokular için) Kasılma özelliği olan, kasılabilen. |
kasılganlık | * Kasılgan olma durumu. |
kasılış | * Kasılmak işi veya biçimi. |
kasılma | * Kasılmak işi, büzülme, takallus. |
kasılmak | * Kasmak işi yapılmak. * Büzülüp kasılmak, takallüs etmek. * Büyüklenmek, kurumlanmak, gururlanmak. |
kasım | * Yılın 30 gün çeken on birinci ayı, son teşrin, teşrinisani. * Kışın başlangıcısayılan 8 kasım günü başlayıp hıdrellezin ilk günü olan 6 mayısa kadar altıay süren dönem. |
kasım kasım | * Kasılmak hareketiyle birlikte “çok büyüklenmek, kurum satmak, gururlanmak” anlamında kullanılır. |
kasımpatı | * Birleşikgillerden, çiçekleri iri, katmerli ve türlü renkte, sonbahardan kışa değin açan bir süs bitkisi, krizantem (Chyrsanthemum). |
kasınç | * Kaslarda ağrılıkasınma, kramp. |
kasınma | * Kasınmak işi. |
kasınmak | * Kasılıp kalmak. * Büyüklenmek, kibirlenmek, kendini beğenmek. |
kasıntı | * Giyeceği daraltmak veya kısaltmak için yapılan eğreti dikiş. * Büyüklenme, kurum, gurur. * Büyüklenen, gururlanan ve bunu davranışlarıyla belli eden (kimse). |
kasıntılı | * Kasıntısı olan. * Büyüklenen, kurumlu, kibirli, gururlu. |
kasıntısız | * Kasıntısı olmayan. * Büyüklenmeyen, kurumlu, gururlu davranmayan. |
kasıp kavurmak | * baskıyaparak veya kıyıcıdavranışlarla bir topluluğu ezmek, zulmetmek. * çok zarar vermek, mahvetmek. * çok etkilemek, hüküm sürmek. |
kasır | * Köşk. |
kasırga | * Hızısaatte 120 km yi aşan çok güçlü fırtına. * Duyguların patlak verişi, büyük heyecan, coşku. |
kasıt | * Amaç, istek, maksat. * Öldürme, yaralama veya zarar vermek isteme, kötü niyet. |
kasıtlı | * İsteyerek, bilerek yapılan, maksatlı. |
kasıtsız | * İsteyerek, bilerek yapılmayan, maksatsız. |
kaside | * On beş beyitten az olmayan, bütün beyitlerin ikinci dizeleri en baştaki beyit ile kafiyeli bulunan ve çoğu kez büyükleri övmek için yazılan divan edebiyatımanzumesi. |
kasideci | * Kaside yazan şair. * Birine yaranmak amacıyla aşırıövgüde bulunan kimse. |
kasidehan | * Kaside okumayımeslek edinmişkimse. |
kasis | * Kara yolunda oluşmuşçukurlar ve tümsekler. * Bir yolun doğrultusunu dik kesen bir yandan öbür yana geçen ark. |
kasiyer | * Kasa başında oturarak para alıp kasa fişi veren kimse, kasadar. |
kask | * Darbelerden başıkorumak için, sertleştirilmişsentetik maddelerden yapılmışsağlam başlık. |
kaskatı | * İyi katı, çok katı. * Acımasız, hoşgörüsüz. * Kıpırdamaksızın, hareketsiz veya donmuşolarak. |
kaskatıkesilmek | * aşırıcoşku, soğuk, korku, üzüntü vb. karşısında hareket edemeyecek, bir şey söylemeyecek duruma gelmek, donup kalmak. |
kasket | * Genellikle erkeklerin giydiği, önü siperli başlık. |
kasketçi | * Kasket yapan veya satan kimse. |
kasketçilik | * Kasketçinin işi veya mesleği. |
kasketli | * Kasketi olan. |
kasketsiz | * Kasketi olmayan. |
kasko | * Taşıtların uğrayacaklarıkazadan doğacak zararların karşılanması için yapılan sigorta. |
kaslaşma | * Kaslaşmak durumu. |
kaslaşmak | * Kas durumuna gelmek. |
kaslı | * Kasları gelişmişolan, adaleli. |
kasma | * Kasmak işi. |
kasmak | * Kısaltmak. * Daraltmak. * Baskısıaltında tutmak. |
kasnak | * Enli çember. * Kalbur ve tel gibi şeylerin tahta çemberi. * Nakışişlemek için gergef gibi kullanılan, kumaşı germeye yarayan, tahtadan çember. * Pehlivanların giydikleri kispetin bele gelen bölümü. * Makinelerde, bir milden başka mile hareket geçiren kayışların takıldığıdemir çember. * Kıyıları oluk biçiminde pervazlı, metal ve tahtadan yapılmışçember. * Bir sütunun gövdesini oluşturan silindir biçimindeki taşların her biri. |
kasnak işlemek | * kasnakta nakışişlemek. |
kasnakçı | * Kasnak, elek, ölçek gibi tahta işleri yapan kimse. |
kasnaklama | * Kasnaklamak işi. |
kasnaklamak | * Kasnak içine almak, çemberlemek. * Kollarınıdolayarak kavramak. * Yapılarda, betonun şişmesini önlemek ve direncini artırmak için, sıkıştırılmış betonun çevresini metalden bir kasnak içine almak. |
kasnı | * Çadıruşağı, şeytantersi ağacı gibi bitkilerden elde edilen bir zamk. |
kassız | * Kası olmayan. * Adelesiz. * Kasları gelişmemişolan. |
kast | * Bkz. kasıt. |
kast | * Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan’da görülen toplumsal sınıfların her biri. |
kastanyet | * Parmaklara takılarak çalınan bir tür zil. |
kastanyola | * Bir çarkın dişlerine takılıp geriye doğru dönmesini önleyen dil. * Akan gemi zincirini sıkarak durdurmak için kullanılan, güverte locasının altına konmuş, hareketli demir kol. |
Kategoriler