kaşelemek | * Resmî bir belgeyi kaşe ile damgalamak, mühürlemek. |
kaşelenme | * Kaşelenmek durumu. |
kaşelenmek | * Kaşelemek işi yapılmak. |
kaşeletme | * Kaşeletmek işi. |
kaşeletmek | * Damgalatmak, mühürletmek. |
kaşeli | * Kaşesi olan. * İşverenin, kendisine başkaca bir yükümlülüğü olmadan, çalışma süresine göre ücret verdiği (kimse). |
kaşık | * Sulu veya bazıufak taneli yiyecekleri ağza götürmeye yarayan, saplısofra aracı. * Ucu iğneli kaşık biçimindeki olta. |
kaşık atmak (veya çalmak) | * iştahla veya çabuk yemek. |
kaşık çalımı | * Ortalığın kararmaya başladığızaman, akşam yemeği zamanı. |
kaşık düşmanı | * Kadın, eş. |
kaşık havası | * Orta Anadolu bölgesinde kaşık çalınarak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği. |
kaşık kadar | * çok küçük. |
kaşık kaşık | * Kaşıkla ölçerek. * Birbiri ardınca ve kaşıkla. |
kaşık otu | * Turpgillerden, iskobüte karşıkullanılan, yapraklarıkaşığı andıran, güzel çiçekler açan bir bitki (Cochlearla officinalis). |
kaşık oyunu | * Yurdumuzun birçok bölgesinde, parmaklar arasına sıkıştırılmıştahta kaşıklar ile şıkırdatılarak çok hareketli bir biçimde oynanan halk oyunu. |
kaşık sallamak | * yemek yemek. |
kaşıkçı | * Kaşık yapan veya satan kimse. * Şimşir, kemik, bağa gibi şeylerden kaşık oyan, süsleyen zanaatçı. |
kaşıkçıkuşu | * Pelikan. |
kaşıkçılık | * Kaşık yapma ve satma işi. |
kaşıkçın | * Ördekgillerden, gagasıkaşık biçiminde, tüyleri ak, kara, kahve rengi, ayaklarıkırmızı bir kuş(Spatula clypeata). |
kaşıkla yedirip sapıyla (gözünü) çıkartmak | * yaptığı bir iyiliği hiçe indirecek kötülükte bulunmak. |
kaşıklama | * Kaşıklamak işi. |
kaşıklamak | * Kaşıkla yemek. * (kaşıkla yenen yemek için) Severek, iştahla yemek. |
kaşıklanma | * Kaşıklanmak işi veya durumu. |
kaşıklanmak | * Kaşıkla yenmek. |
kaşıklayış | * Kaşıklamak işi veya biçimi. |
kaşıklık | * İçine kaşık, çatal, bıçak gibi şeyler konulan kap. * Kaşık yapmaya elverişli. * Kaşığın alabileceği ölçüde. |
kaşıma | * Kaşımak işi. |
kaşımak | * Tırnakla veya başka bir şeyle deriyi hafifçe ovmak. |
kaşındırma | * Kaşındırmak işi. |
kaşındırmak | * Kaşınmasına yol açmak, kaşıntıvermek. |
kaşının altında gözün var dememek | * Bkz. gözün üstünde kaşın var dememek. |
kaşınış | * Kaşınmak işi veya biçimi. |
kaşınma | * Kaşınmak işi. |
kaşınma kazığı | * Merada çeşitli böcek, sinek ve arılar tarafından rahatsız edilen hayvanların kaşınarak rahatlatılmaları için meranın elverişli yerlerine dikilen ve üzerlerine antiseptik maddeli gres yağısürülen kazık. |
kaşınmak | * Kaşıntısı olmak, kaşıma isteği duymak. * Kendi kendini kaşımak. * Kötü bir karşılık gerektiren davranışlarda bulunmak. |
kaşıntı | * Vücutta kaşınma isteği uyandıran duygu. |
kaşıntılı | * Kaşıntısı olan. |
kâşif | * Bulucu. |
kaşkariko | * Oyun, dolap, düzen. * Yalan. |
kaşkaval | * Tekerlek biçiminde, sarırenkte, kaşara benzeyen, bir tür peynir. * Aptal, sersem. |
kaşkaval | * Gabya ve babafingo çubuklarının topuk taraflarında açılan deliklerden geçirilerek uçlarımavnalara dayanan, demir veya ağaç takoz. |
kaşkol | * Boyun atkısı. |
kaşkorse | * Ten üzerine giyilen ince kadın fanilâsı. |
kaşla göz arası | * kimsenin sezmesine imkân vermeyecek kadar kısa bir zaman içinde, çok çabuk. |
kaşlama | * Kaşlamak işi. |
kaşlamak | * Yüzüğün taşınıkaşa oturtmak. |
kaşlı | * Herhangi bir nitelikte kaşı olan. |
kaşlı gözlü | * Yüzü güzel olan. |
kaşmer | * Maskara, soytarı. |
Kategoriler