Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 56

kaşelemek * Resmî bir belgeyi kaşe ile damgalamak, mühürlemek.
kaşelenme * Kaşelenmek durumu.
kaşelenmek * Kaşelemek işi yapılmak.
kaşeletme * Kaşeletmek işi.
kaşeletmek * Damgalatmak, mühürletmek.
kaşeli * Kaşesi olan.
* İşverenin, kendisine başkaca bir yükümlülüğü olmadan, çalışma süresine göre ücret verdiği (kimse).
kaşık * Sulu veya bazıufak taneli yiyecekleri ağza götürmeye yarayan, saplısofra aracı.
* Ucu iğneli kaşık biçimindeki olta.
kaşık atmak (veya çalmak) * iştahla veya çabuk yemek.
kaşık çalımı * Ortalığın kararmaya başladığızaman, akşam yemeği zamanı.
kaşık düşmanı * Kadın, eş.
kaşık havası * Orta Anadolu bölgesinde kaşık çalınarak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği.
kaşık kadar * çok küçük.
kaşık kaşık * Kaşıkla ölçerek.
* Birbiri ardınca ve kaşıkla.
kaşık otu * Turpgillerden, iskobüte karşıkullanılan, yapraklarıkaşığı andıran, güzel çiçekler açan bir bitki (Cochlearla
officinalis).
kaşık oyunu * Yurdumuzun birçok bölgesinde, parmaklar arasına sıkıştırılmıştahta kaşıklar ile şıkırdatılarak çok hareketli
bir biçimde oynanan halk oyunu.
kaşık sallamak * yemek yemek.
kaşıkçı * Kaşık yapan veya satan kimse.
* Şimşir, kemik, bağa gibi şeylerden kaşık oyan, süsleyen zanaatçı.
kaşıkçıkuşu * Pelikan.
kaşıkçılık * Kaşık yapma ve satma işi.
kaşıkçın * Ördekgillerden, gagasıkaşık biçiminde, tüyleri ak, kara, kahve rengi, ayaklarıkırmızı bir kuş(Spatula
clypeata).
kaşıkla yedirip sapıyla (gözünü) çıkartmak * yaptığı bir iyiliği hiçe indirecek kötülükte bulunmak.
kaşıklama * Kaşıklamak işi.
kaşıklamak * Kaşıkla yemek.
* (kaşıkla yenen yemek için) Severek, iştahla yemek.
kaşıklanma * Kaşıklanmak işi veya durumu.
kaşıklanmak * Kaşıkla yenmek.
kaşıklayış * Kaşıklamak işi veya biçimi.
kaşıklık * İçine kaşık, çatal, bıçak gibi şeyler konulan kap.
* Kaşık yapmaya elverişli.
* Kaşığın alabileceği ölçüde.
kaşıma * Kaşımak işi.
kaşımak * Tırnakla veya başka bir şeyle deriyi hafifçe ovmak.
kaşındırma * Kaşındırmak işi.
kaşındırmak * Kaşınmasına yol açmak, kaşıntıvermek.
kaşının altında gözün var dememek * Bkz. gözün üstünde kaşın var dememek.
kaşınış * Kaşınmak işi veya biçimi.
kaşınma * Kaşınmak işi.
kaşınma kazığı * Merada çeşitli böcek, sinek ve arılar tarafından rahatsız edilen hayvanların kaşınarak rahatlatılmaları için
meranın elverişli yerlerine dikilen ve üzerlerine antiseptik maddeli gres yağısürülen kazık.
kaşınmak * Kaşıntısı olmak, kaşıma isteği duymak.
* Kendi kendini kaşımak.
* Kötü bir karşılık gerektiren davranışlarda bulunmak.
kaşıntı * Vücutta kaşınma isteği uyandıran duygu.
kaşıntılı * Kaşıntısı olan.
kâşif * Bulucu.
kaşkariko * Oyun, dolap, düzen.
* Yalan.
kaşkaval * Tekerlek biçiminde, sarırenkte, kaşara benzeyen, bir tür peynir.
* Aptal, sersem.
kaşkaval * Gabya ve babafingo çubuklarının topuk taraflarında açılan deliklerden geçirilerek uçlarımavnalara
dayanan, demir veya ağaç takoz.
kaşkol * Boyun atkısı.
kaşkorse * Ten üzerine giyilen ince kadın fanilâsı.
kaşla göz arası * kimsenin sezmesine imkân vermeyecek kadar kısa bir zaman içinde, çok çabuk.
kaşlama * Kaşlamak işi.
kaşlamak * Yüzüğün taşınıkaşa oturtmak.
kaşlı * Herhangi bir nitelikte kaşı olan.
kaşlı gözlü * Yüzü güzel olan.
kaşmer * Maskara, soytarı.

Bir yanıt yazın