Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 61

kavaf işi * Özensiz ve gelişigüzel yapılmışolan.
kavaflık * Kavaf olma durumu.
* Kavafın işi.
kavait * Kurallar, kaideler.
kavak * Söğütgillerden, sulak bölgelerde yetişen, boyu bazıtürlerinde otuz veya kırk m ye değin çıkan,
kerestesinden yararlanılan bir ağaç (Populus).
kavak inciri * Açık mor renkli bir tür incir.
kavakçılık * Kavak yetiştirme işi.
kavaklık * Kavaklarıçok olan veya kavak ağacıyetiştirilen yer.
kaval * Kamıştan yapılan, genellikle çobanların çaldığı, yumuşak sesli, perdeli büyük düdük.
kaval kemiği * Baldırda olan iki kemikten kalını.
kaval tüfek * Namlusu yivsiz tüfek.
kavalcı * Kaval yapan, satan veya çalan kimse.
kavalye * Kadına, dansta eşolan veya bir yerde, toplantıda arkadaşlık eden erkek.
* Kibar erkek.
kavalyelik * Kadına dansta veya bir toplantıda eşlik etme.
kavalyelik etmek * kadına dansta veya bir toplantıda eşlik etmek.
kavanço * Yelkeni bir bordadan öbür bordaya geçirme.
* Değiştirme, aynıtürden bir şeyin yerine bir başkasınıkoyma.
* Bir işi başka birine yükleme, başına sarma.
kavanoz * Topraktan veya camdan, ağzı geniş, orta veya ufak boyda kap.
* … kavanoz dolusu.
kavanoz dipli dünya * “boşdünya, yalan dünya, fani dünya” anlamında üzülmemeyi, biraz boşvermeyi, acınmamayıanlatan söz.
kavara * Balıalınmışpetek.
* Kovanda özellikle kışaylarında arıların yemesi için bırakılan bal.
kavara * Yel, gaz.
* Gürültü, patırtı.
kavara çekmek * yellenmek.
kavaracı * Gürültücü.
kavas * Elçilik veya konsolosluklarda görev yapan hizmetli.
* Elçilik ve konsolosluklarda koruma görevlisi.
* Banka, patrikhane ve otel gibi yerlerde hizmetli veya koruma görevlisi.
kavaslık * Kavas olma durumu veya kavasın görevi.
kavasya * Acıağaç.
kavat * Yolsuz, yasa dışıveya gizli, cinsî birleşmelerde aracılık eden erkek, pezevenk.
kavata * Oyma ağaç kap.
* Sert ve fazla kızarmayan bir domates türü (Solanum capsicum grossum).
kavelâ * Halatların dikişlerinde kullanılan demir veya ağaç kama.
kavga * Düşmanca davranışveya sözlerle ortaya çıkan çekişme veya dövüş, münazaa.
* Savaş.
* Herhangi bir amaca erişmek, bir şeyi elde etmek veya bir şeye karşıkoyabilmek için harcanan çaba, verilen
mücadele.
kavga adamı * Düşünce ve inançlarınıson kerteye kadar hararetle savunan (kimse).
kavga bizim yorganın başına imiş * başkalarıyüzünden zarar gören kimsenin söylediği söz.
kavga çıkarmak * kavgaya sebep olmak.
kavga çıkmak * dövüşmeydana gelmek.
kavga etmek * birbiriyle atışmak, dövüşmek.
kavga kaşağısı * Ara bozup kavga çıkartan, kavga arayan kimse.
kavga kopmak * dövüş başlamak.
kavgacı * Kavga etmeyi seven, kavga çıkaran (kimse).
* Bir amaç uğruna çaba harcayan, mücadele veren (kimse).
kavgacılık * Kavgacının tutumu veya alışkanlığı.
kavgada yumruk sayılmamak * kavga sırasında dayak da yenir, dayak da atılır.
kavgalaşma * Kavgalaşmak işi.
kavgalaşmak * İki veya daha çok kimse birbiriyle kavga etmek.
kavgalı * Kavgayla yapılan veya içine kavga karışan.
* Birisiyle kavga ederek darılmışolan, dargın.
kavgasız * Kavgası olmayan.
* Çatışma, kavga olmadan.
kavgasızlık * Kavgasız olma durumu.
kavgaya girişmek (veya tutuşmak) * kavgaya başlamak.
kavi * Dayanıklı, güçlü, zorlu.
* Sıkı.
kavil * Söz.
* Sözleşme, anlaşma.
kavileşme * Kavileşmek işi.
kavileşmek * Sağlamlaşmak, pekişmek.
kavileştirme * Kavileştirmek işi.
kavileştirmek * Sağlamlaştırmak, pekitmek, pekiştirmek.

Bir yanıt yazın