kavrayış | * Kavrama, anlama, algılama yetisi. * Bir algının doğrudan doğruya kavranması. |
kavrayışlı | * Kolayca anlama, algılama yetisi olan. |
kavrayışsız | * Kavrayıcı olmayan. |
kavruk | * Kavrulmuşolan. * Yaşının ilerlemesine karşılık iyi gelişmemişolan. * Kurumaya yüz tutmuş. |
kavrukluk | * Kavruk olma durumu. |
kavrulma | * Kavrulmak işi. |
kavrulmak | * Kavurmak işi yapılmak. * İyi gelişmemek, ufak, zayıf, cılız kalmak. |
kavruluş | * Kavrulmak işi veya biçimi. |
kavşak | * Akarsu, yol gibi uzayıp giden şeylerin kesiştikleri veya birleştikleri yer. |
kavşak adası | * Kavşak içindeki hareketleri tanzim eden, üçgen, daire, dörtgen, damla vb. şekillerde olabilen ve dış kenarları bordür taşı ile sınırlandırılmışyapı. |
kavuk | * İçi boşşey. * Sarık sarılan başlık. * İdrar torbası, mesane. |
kavuk sallamak | * bir kimseye yaranmak için onun söz veya davranışlarınıuygun bulmak, onaylamak. |
kavukçu | * Kavuk yapan veya satan kimse. * Birine yaranmak için onun söz veya davranışlarınıuygun bulan, onaylayan kimse. |
kavuklu | * Kavuk giymiş. * (ilk harf büyük) Orta oyununda hikâyeyi anlatıp asıl görevi üstlenen, espri ve komiklik yapan kişi. |
kavukluk | * Kavuk koymaya yarayan küçük raf. |
kavun | * Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, iri meyveli bir bitki (Cucum). * Bu bitkinin genellikle güzel kokulu, sulu ve etli meyvesi. |
kavuncu | * Kavun satan kimse. |
kavuniçi | * Pembeye çalan sarırenk. * Bu renkte olan. |
kavunsu | * Kavuna benzeyen, kavunu andıran. |
kavurga | * Buğday, mısır gibi tahılların kuru yemişgibi yenilmek için ateşte kavrulmuşu. |
kavurma | * Kavurmak işi. * Tencerede pişirilip kendi yağıyla kızartıldıktan sonra dondurulup saklanan et. * Kavrulmuşolan. |
kavurmacı | * Kavurma yapan veya satan kimse. |
kavurmaç | * Kavrulmuş buğday. |
kavurmak | * Bir şeyi bir kabın içinde su katmadan kızartarak pişirmek. * (rüzgâr, soğuk, sıcak vb. için) Kurutmak; yakmak. * Çok üzmek, yakmak, mahvetmek. |
kavurmalı | * İçinde kavurma bulunan. |
kavurmalık | * Kavurma yapmaya elverişli yiyecek. * Kavurma için ayrılmış. |
kavurtma | * Kavurtmak işi. |
kavurtmak | * Kavurmak işini yaptırmak. |
kavuruş | * Kavurmak işi veya biçimi. |
kavuşma | * Kavuşmak işi, buluşma, telâki. * Erişme, elde etme. * (güneşiçin) Batma. * Mantar ve yosun sınıfından bazıaşağı bitkilerde, yeni bir birey oluşturmak için iki ayrıhücrenin birleşmesi. |
kavuşmak | * Ayrıkalınan, sevilen bir kimseyle bir araya gelmek, onu yeniden görmek. * Yokluğu çekilen veya çok istenen bir şeye erişmek, onu elde etmek. * Katılmak. * Bir araya gelmek, birleşmek. * (güneşiçin) Batmak. * Varmak, ulaşmak. |
kavuştak | * Şarkıve türküde tekrarlanan dize, nakarat. |
kavuşturma | * Kavuşturmak işi. |
kavuşturmak | * Kavuşmasınıveya kavuşmalarını sağlamak. |
kavuşulma | * Kavuşulmak işi. |
kavuşulmak | * Bir araya gelinmek, birleşilmek. |
kavuşum | * Yer yuvarlağı bir uçta kalmak üzere, yerin, güneşin ve herhangi bir gezegenin bir doğru üzerine gelmeleri, içtima. |
kavuşum devri | * Bir gezegenin iki kavuşumu arasında geçen zaman aralığı. |
kavuşur su yosunları | * Üremeleri kavuşma yoluyla olan su yosunları. |
kavut | * Kavrulmuşve dövülmüştahıl ununa şeker veya tatlıyemişkatılarak yapılan yiyecek. |
kavuz | * Buğdaygillerin başağında, başakçıklarıveya çiçeğisaran kabuk. * İçi boş, kabuklu yemiş. |
kavuzlular | * Bir çeneklilerden, çiçeklerinde renkli taç yaprağıyerine, kavuz denilen yeşil renkte yapracıklar bulunan bitki takımı. |
kavzama | * Kavzamak işi. |
kavzamak | * Sıkıtutmak, kavramak. * Korumak, muhafaza etmek. |
kay | * Yağmur, yaz yağmuru. |
kay | * Kusma. |
kay etmek | * kusmak. |
kaya | * Büyük ve sert taşkütlesi. * Kayaç. |
kaya balığı | * Kaya balığı gillerden, kayalık yerlerde yaşayan, çoğu koyu renkli küçük balık (Gobius gobius). |
kaya balığı giller | * Kemikli balıklardan, küçük boyda iri başlı, yüzgeçleri karın üzerinde tekerlek biçiminde olan bir familya. |
Kategoriler