kaya gibi | * çok sağlam. |
kaya güvercini | * Güvercingillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika’nın kayalık yerlerinde yaşayan bir kuş(Columbo livia). |
kaya hanisi | * Lahos. |
kaya horozu | * Güney Amerika’da yaşayan, erkekleri portakal renginde, başında tepeliği olan kuş(Rupicola). |
kaya keleri | * Bukalemun. |
kaya lifi | * Taşpamuğu, asbest. |
kaya örümceği | * Taşlar arasında yaşayan bir örümcek türü. |
kaya sansarı | * Dağlık yerlerde yaşayan bir tür sansar. |
kaya sarımsağı | * Genç yapraklarısarımsak yerine kullanılan bir tür yaban sarımsağı(Allium ampeloprasum). |
kaya sarmaşığı | * Kayalıklarda biten sarmısak. |
kaya suyu | * Kayadan sızan su. |
kaya tuzu | * Doğada billûr durumunda bulunan tuz. |
kaya uçmazsa dere dolmaz | * büyük ihtiyaçlarda büyük fedakarlık yapmak gerekir. |
kayabaşı | * Bir Anadolu ezgisi ve bu ezgiyle söylenen koşma. * Türk halk edebiyatında çoban türküsü. |
kayaç | * Doğada büyük yer tutan, yer kabuğunun yapı gereci olan bir veya birkaç mineralden oluşan kütle. |
kayağan | * Üzerinde kolaylıkla kayılan, kaypak. |
kayağan taş | * Killerin başkalaşımı ile oluşmuş, yaprak biçiminde ayrılabilen, mavimsi bir taş, arduvaz. |
kayağanlık | * Kayağan olma durumu. |
kayak | * Kar veya su üzerinde kaymak için ayağa takılan araç, ski. * Bu aracıkullanarak yapılan spor. |
kayak evi | * Kayak bölgesinde yapılan küçük ev. |
kayakçı | * Kayak yapan sporcu. |
kayakçılık | * Kayakçı olma durumu. * Kayak sporculuğu. |
kayalık | * Kayasıçok olan yer. |
kayan | * Kayarak yer değiştiren. * Yassı, düz, kat kat oluşmuştaş. * Dağdan inen sel. |
kayar | * Hayvanların eskiyen nallarının çivilerini değiştirme işlemi. * Pay. |
kayarlama | * Kayarlamak işi. |
kayarlamak | * Hayvanın eskiyen nallarını onarmak, eskiyen nalın çivilerini yenilemek. * At nalınıveya düven taşlarınıyeniden koymak veya onarmak. * Sövmek, küfretmek. |
kayarto | * Ahlâksız kimse, mel’un. |
kaybedilme | * Kaybedilmek işi. |
kaybedilmek | * Kaybetmek işi yapılmak. |
kaybetme | * Kaybetmek işi, yitirme. |
kaybetmek | * Yitirmek. * Yenik düşmek, yenilmek. * Para bakımından zarara girmek. * Ölüm dolayısıyla ayrılmak. |
kaybolma | * Kaybolmak işi. |
kaybolmak | * Yitmek. * Görünür olmaktan çıkmak, görünmez olmak. |
kayboluş | * Kaybolmak işi veya biçimi. |
kayda değer | * Önemli, dikkati çeken. |
kayda geçirmek | * ilişkili bulunduğu deftere yazmak. |
kaydedici | * İmleç. |
kaydedilme | * Kaydedilmek işi. |
kaydedilmek | * Kaydetmek işi yapılmak, yazılmak. |
kaydetme | * Kaydetmek işi. |
kaydetmek | * Yazmak, bazıönemli noktalarıtespit etmek. * Herhangi bir şeyi bir yere mal etmek, bir şeyin tarih, numara veya adını bir deftere geçirmek. * Hatırlamak için yazmak, not etmek. * Belirtmek, söylemek. * Sesi veya resmi manyetik bant üzerine geçirmek. * Olumlu sonuç almak. * Sıcaklık, basınç gibi bir niceliğin değişkenliğini tespit etmek. |
kaydettirme | * Kaydettirmek işi. |
kaydettirmek | * Kaydetmek işini yaptırmak, yazdırmak. |
kaydıhayat | * Kaydıhayatla ve kaydıhayat şartıyla sözlerinde “yaşadığıkadar”, “yaşadığısürece” anlamında kullanılır. |
kaydı ihtiyat | * Temkinli davranma, ihtiyatlı olma. |
kaydırak | * Yassı, kaygan çakıl. * Çocukların böyle bir taşıayakla kaydırarak oynadıkları oyun. * Çocukların oturup kayarak eğlenmeleri için, çocuk bahçelerinde bulundurulan oyun aracı. * Tomrukların kolay taşınması için dağdan kaydırıldığıyer. |
kaydırılma | * Kaydırılmak işi. |
kaydırılmak | * Kaymasısağlanmak, kaymasına yol açılmak. |
kaydırış | * Kaydırmak işi veya biçimi. |
Kategoriler