kaymak bağlamak (veya tutmak) | * sütün veya bir sıvıının üzerinde kaymak oluşmak, kaymaklanmak. |
kaymak gibi | * bembeyaz ve pürüzsüz. * tadı güzel ve yumuşak. |
kaymak kâğıdı | * Özen isteyen baskılarda kullanılan, düzgün, parlak, pürüzsüz kâğıt, kuşe kâğıdı, papyekuşe. |
kaymak tabakası | * Bir toplumun seçkin ve zengin kesimi. |
kaymak takımı | * 343 kaymak tabakası. |
kaymak taşı | * Parlatılmaya elverişli, yumuşak, beyaz, yarısaydam bir tür mermer, su mermeri, albatr. |
kaymakaltı | * Yağıalınmışsüt. |
kaymakam | * Bir ilçenin en büyük yönetim görevlisi, ilçebay. * Yarbay. |
kaymakamlık | * Kaymakam olma durumu. * Kaymakamın görevi. * Kaymakamın makamıve bu makama bağlıresmî dairelerin bütünü. * İlçe, kaza. |
kaymakçı | * Kaymak yapan veya satan kimse. |
kaymaklanma | * Kaymaklanmak işi. |
kaymaklanmak | * Kaymak bağlamak, kaymak tutmak. |
kaymaklı | * Kaymağı olan. * Üzerine veya içine kaymak konulmuşolan. |
kaymaklıdondurma | * Sütten yapılmışdondurma. |
kayme | * Kâğıt para, kaime. |
kaymelik | * Herhangi bir kayme değerinde olan. |
kaynaç | * Volkan bölgelerinde, belli aralıklarla su ve buhar fışkırtan sıcak kaynak, gayzer. |
kaynaç taşı | * Kaynaçlarda oluşan silisli çökelti, gayzerit. |
kaynağınıalmak | * (bir yerden) esas almak, bir esasa veya desteğe dayandırmak. |
kaynak | * Bir suyun çıktığıyer, kaynarca, pınar, memba. * Bir şeyin çıktığıyer, menşe. * Bir haberin çıktığıyer. * Araştırma ve incelemede yararlanılan belge. * Herhangi bir enerjinin oluşup çevreye yayıldığıyer. * İki metal veya yapay parçayıısıl yolla birleştirme yöntemi, kaynaştırıp yapıştırma işi. |
kaynak kişi | * Sağlam, güvenilir, doğru bilgiler edinilen kimse. |
kaynak makinesi | * Kaynak yapımında kullanılan makine. |
kaynak suyu | * Kaynağın veya gözemin başında alınan su. |
kaynak yapmak | * iki metal veya yapay parçayıısıyoluyla birleştirmek. |
kaynakça | * Belli bir konu, yer veya dönemle ilgili yayınlarıkapsayan veya en iyilerini seçen eser, bibliyografya, bibliyografi. |
kaynakçacı | * Kaynakça hazırlayan kimse. |
kaynakçı | * Kaynak yapan kimse. |
kaynakçılık | * Kaynak yapma işi. |
kaynakhane | * Kaynak işleri yapılan yer. |
kaynaklanma | * Kaynaklanmak işi veya durumu. |
kaynaklanmak | * Kaynak hâlini almak. |
kaynama | * Kaynamak işi. |
kaynama noktası | * Saf bir sıvının belirli bir basınçta kaynamaya başladığısıcaklık. |
kaynamak | * Bir sıvı, sıcaklığı belli bir dereceyi bulunca, buhar durumuna geçerek fokurdamak. * (böyle bir sıvının içinde bulunan şey) Fokurdamak. * (yemek için) Pişmek, haşlanmak. * Yerden çıkmak. * (kırık, çatlak kemik veya metal parçaları için) Eski durumunu almak, birbirine yapışmak. * (yara için) Kapanmak, iyileşmek. * (mayalı bir şey için) Kabarıp köpürmek. * (mide için) Ekşimek. * Çalkantıdurumunda olmak, dalgalanmak. * Çok miktarda bulunmak. * Gizli bir işçevirmek, için için hazırlanmak. * (bir yerde) Huzursuzluk, tedirginlik olmak. * İstenildiği gibi olmamak, gerçekleşmemek. * Arada kaybolmak. * Artmak, çoğalmak, yoğunlaşmak. |
kaynana | * Kadına göre kocasının, kocaya göre karısının annesi, kayın valide. |
kaynana ağzı | * İleri geri veya yersiz konuşma, gereksiz dedikodu yapma. |
kaynana zırıltısı | * Bir sap çevresinde çevrilen, çevrildikçe takırtılı bir ses çıkaran çocuk oyuncağı. |
kaynanadili | * Dil biçiminde yassıve dikenli dalları olan bir kaktüs türüne halkın verdiği ad. * Bir iğne oyasıörneği. |
kaynanalık | * Kaynana olma durumu. * Kaynanaya yakışır davranış. |
kaynanalık etmek | * (kaynana) geline veya damada kötü davranmak. * bir yakınına gereğinden çok karışmak. |
kaynar | * Kaynamakta olan. * Çok sıcak. * Kaynak, pınar. |
kaynarca | * Kaynak. * Sıcak su kaynağı. * Hastalara kaynatılarak içirilen pekmez, yağve baharat karışımı. |
kaynaşık | * Birbirine kaynamış, kaynaşmış. * Kıpırdak, oynak (kadın). |
kaynaşma | * Kaynaşmak işi. * Kalabalığın çok olduğu bir yerde kıpırdanma, hareketlilik. * Huzursuzluk. |
kaynaşmak | * Ayrılmayacak bir biçimde birleşmek. * Çok kalabalık ve kıpırdak olmak, hareket etmek. * Birbirine iyice uymak. * Uyuşmak, yakın ilişki kurmak, derinleştirmek. * Birleşmek. * Huzursuzluk olmak. |
kaynaştırma | * Kaynaştırmak işi. * Kelime veya birleşik kelime içerisinde bir araya gelen seslerin birbirlerini etkileyerek kısalmaya yol açması olayı: Kayın ana > kaynana, kayın ata > kaynata, sütlü aş> sütlaç gibi. |
kaynaştırma sesi | * Ünlü ile sona eren bir kelimeye ünlü ile başlayan bir ek geldiğinde araya giren y sesi: İki-y-i, oda-y-a, soruy-u vb. |
kaynaştırmak | * Kaynaşmasını sağlamak. |
kaynata | * Kadına göre kocasının, kocaya göre karısının babası, kayın baba, kayın peder. |
kaynatalık | * Kaynata olma durumu. |
Kategoriler