kadı | * Tanzimat’a kadar her türlü davalara, Tanzimat’la Medenî Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanlarına verilen ad. |
Kadıköy taşı | * Kuvars ve opal liflerinden oluşan, mühür ve süs eşyasıyapımında kullanılan, yarı billûr silis. |
kadılık | * Kadı olma durumu veya kadının görevi. * Bir kadının davalarına baktığı il sınırları içindeki bölge. |
kadın | * Dişi cinsten erişkin insan, erkek veya adam karşıtı. * Evlenmişkız. * Bayan anlamında kullanılan bir unvan. * Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri olan. * Hizmetçi. |
kadın avcısı | * Kadınları baştan çıkaran erkek. |
kadın berberi | * Kadınların saçınıkesen ve saç tuvaleti yapan berber, kuaför. |
kadın evi | * Yoksul, mağdur veya başka bir özelliği dolayısıyla muhtaç durumda kalan kadınların geçici olarak barındıklarıev. |
kadın hareketi | * Bkz. feminizm. |
kadın hastalıkları | * Kadın cinsel organlarınıve bunlarla ilgili hastalıklarını inceleyen bilim dalı, jinekoloji. |
kadın kadına | * Yalnız kadınlar arasında, kadınlar baş başa. |
kadın kadıncık | * Evinin işini iyi yöneten, hanımefendi, terbiyeli, ağırbaşlı(kadın). |
kadın olmak | * kızlığınıyitirmek. * (kadın) evini, kocasınıyönetmesini iyi bilmek. |
kadın terzisi | * Kadın elbiseleri diken terzi. |
kadın ticareti | * Kız çocukları ile kadınların ülkeler arasında gizlice kaçırılıp satılması. |
kadınana | * Tecrübeli, yaşlı, saygı gösterilen kadın. |
kadınbudu | * Yumurtaya bulanarak yağda kızartılan bir tür pirinçli köfte. |
kadınca | * Kadına yakışır (biçimde). * Kadın gibi, kadına benzer. |
kadıncağız | * Kendisine karşışefkat ve acıma duyulan kadın. |
kadıncık | * Küçük kadın; zavallıkadın. |
kadıncıl | * Kadınlara düşkün, kadın düşkünü, zendost. |
kadındüğmesi | * Süs bitkisi olarak yetiştirilen, düğme biçiminde çiçek açan otsu bir bitki. |
kadıngöbeği | * Kızartılarak yapılan, ortasıçukurca, bir tür yumurtalıhamur tatlısı. |
kadınımsı | * Kadına benzeyen. |
kadının fendi, erkeği yendi | * kadınlar kurnazlıkta erkeklerden üstündürler. |
kadının yüzünün karasıerkeğin elinin kınası | * yolsuz ilişkiler kadınlar için hoşkarşılanmadığıhâlde erkekler bu gibi ilişkilerden övünme payıçıkarırlar. |
kadınlar hamamı | * Herkesin aynıanda ve yüksek sesle konuşmasıyla çok gürültü edilen yerler için söylenir. |
kadınlaşma | * Kadınlaşmak işi. |
kadınlaşmak | * Kadına benzer bir durum almak. |
kadınlı | * Kadını olan. |
kadınlıerkekli | * Kadın erkek karışık olarak. |
kadınlık | * Kadın olma durumu. * Kadının gerekli erdem ve nitelikleri taşımasıdurumu. |
kadınnine | * Büyük anne. * Yaşıepey ilerlemişkadın. |
kadınsal | * Kadına özgü ve kadınla ilgili. |
kadınsı | * Kadına özgü olan, kadına yaraşır. * Kadın davranışlı, kadına benzer (erkek). |
kadınsılaşma | * Kadınsılaşmak durumu. |
kadınsılaşmak | * Kadın özelliği kazanmak. |
kadınsılık | * Kadınsı olma durumu. * Kadın özelliği kazanmak. |
kadınsız | * Kadını bulunmayan. * Karısı olmayan, eşsiz. |
kadıntuzluğu | * Bkz. sarıçalı. |
kadırga | * Hem yelken, hem kürekle yol alan, özellikle Akdeniz’de kullanılmış bir savaşgemisi. |
kadırga balığı | * Bkz. ispermeçet balinası. |
kadidi çıkmak | * çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek. |
kadife | * Yüzeyi belirli uzunlukta bırakılmışham madde lifleriyle kaplı, parlak, yumuşak kumaş. * Kadifeden yapılmış, kadife ile kaplanmış. |
kadife çiçeği | * Birleşikgillerden, çiçekleri genellikle parlak sarırenkte ve kadife görünümünde bir süs bitkisi (Tagetes). |
kadife gibi | * (ses, ten vb. için) yumuşak, pürüzsüz ve parlak. |
kadifeleşme | * Kadifeleşmek işi. |
kadifeleşmek | * Yumuşamak, samimî olmak. |
kadifeleştirme | * Kadifeleştirmek işi. |
kadifeleştirmek | * Kadifeleşmek işini yaptırmak. |
kadifelik | * Kadife gibi olma durumu. * Kadife yapmaya elverişli olan. |
Kategoriler