keskinletme | * Keskinletmek işi veya durumu. |
keskinletmek | * Keskin duruma getirmek. |
keskinlik | * Keskin olma durumu. |
kesme | * Kesmek işi. * Teneke, sac gibi şeyleri kesmek için kullanılan makas. * Lokum. * Çizgisel iki doğru parçasıve bir eğri yayı ile sınırlanan düzlem yüzeyi. * İki çekimin birbirine doğrudan doğruya bağlanmasından, iki ayrıçekimin birbirini izlemesinden doğan durum. * Küp biçiminde veya köşeli olarak kesilmişolan. * Kesin, değişmez, maktu. * Nazımda veya nesirde, bir cümleyi sonu anlaşılacak biçimde yarım bırakma sanatı, kat. |
kesme imi | * 343 kesme işareti. |
kesme işareti | * Özel adlara getirilen ekleri iki sözün birleşmesi sırasında ortaya çıkan ses düşmesini veya bazıyabancı sözlerin kesintili okunacağını belirtmek için kullanılan ( ‘ ) işaretinin adı. |
kesme kaya | * Baskıaltında kalarak sertleşmiştoprak. |
kesme şeker | * Küp biçiminde veya köşeli bir biçimde olan şeker. |
kesme taş | * Yola dizilmek amacıyla veya bir yapı için biçimlendirilmiştaş. |
kesmece | * Kesip bakarak beğenmek şartıyla. * Aradaki değer ayrımını gözetmeksizin hepsi bir fiyattan. * Kesilip müşteriye gösterilerek satılan. |
kesmek | * Bıçak, makas gibi bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak, parçalamak, doğramak, ameliyat etmek. * Dibinden ayırmak. * Düzgün parçalara ayırmak. * Kesici bir araçla yaralamak. * Ucunu almak. * (hayvan için) Başını gövdesinden ayırmak, boğazlamak. * Ara veya son vermek. * Bir şeyden yoksun bırakmak, vermemek. * Akımıdurdurmak. * Belirtmek, kararlaştırmak. * (verilecek şeyin bir bölümünü) Alıkoyup vermemek. * (para için) Basmak. * Azaltmak, güçleştirmek. * (iskambil kâğıtları için) Destenin üzerinden bir bölümünü kaldırıp öte yana koymak. * Gidermek. * Geçişi önlemek. * Susmak. * (hasta organı) Ameliyatla almak. * Bölmek, ayırmak. * (yazı, film için) Kısaltmak. * Uydurmak, yalan söylemek. * (rüzgâr, soğuk vb. için) Çok etkili olmak. * Birini yermek, kötülemek. |
kesmelik | * Kesme taşçıkarılan ocak. |
kesmik | * Kesilmişsütün koyu bölümü. * Başakla karışık iri saman. * Taşgibi olmuştoprak parçası. |
kesmikli | * İçinde kesmik bulunan. |
kesp | * Kazanma. |
kesp etmek | * kazanmak, elde etmek. |
kesre | * Esre. |
kesret | * Çok olma durumu, çokluk. |
kestane | * Kayıngillerden, ılıman iklimlerde yetişen, 25-30 m kadar boylanabilen, kerestesi doğramacılıkta kullanılan bir orman ağacı(Castanea sabva). * Bu ağacın yenebilen meyvesi. * Kestane rengi. |
kestane dorusu | * At donlarından açık kahve rengi olan. |
kestane fişeği | * İçinde tane barut ve fitilinin geçmesine yarayan küçük bir kanalı olan bir tür şenlik fişeği. |
kestane kabağı | * Helvacıkabağı. |
kestane kabuğundan çıkmışda kabuğunu beğenmemiş | * soyunu veya yetiştiği yeri, çevreyi hor görenler için kınama yollu söylenir. |
kestane kargası | * 343 alakarga. |
kestane rengi | * Açık kahve rengi. * Bu renkte olan. |
kestane suyu gibi | * sulu (kahve). |
kestane şekeri | * Kestanenin şeker şerbeti içinde kaynatılmasıyla yapılan şekerleme. |
kestaneci | * Kestane kebabıyapan veya satan kimse. |
kestanecik | * Prostat. * Atların her bacağında birer tane çıkan, boynuz dokusunda olan kısa ve yayvan uzantı. |
kestanelik | * Kestane ağaçlarıçok olan yer. |
kestere | * Kitre. |
kestiği (veya attığı) tırnak olamamak | * bir kimse, söz konusu olan kimseden değerce çok aşağı olmak. |
kestirilme | * Kestirilmek işi. |
kestirilmek | * Kestirmek işi yapılmak. |
kestirim | * Kestirmek işi, tahmin. |
kestirip atmak | * ayrıntılıdüşünmeden kesin yargıya varmak. |
kestiriş | * Kestirmek işi veya biçimi. |
kestirme | * Kestirmek işi. * Alışılan yolun dışında kısa yol, kese. * Amacıfazla uzatmadan anlatan. * Kısaca, özet olarak. * Kısa yoldan. * Kaynatılarak limon sıkarak koyulaştırılmışşeker şerbeti. |
kestirmece | * Kısa yoldan olan, kısaca olan. * Yaklaşık, tahminî. |
kestirmeden | * En kısa yoldan. |
kestirmeden gitmek | * en kısa yoldan gitmek. |
kestirmek | * Kesmek işini yaptırmak. * Akıl yolu ile gerçeğe yakın bir yargıya varmak, tahmin etmek. * Kesilmesini sağlamak, kesilmesine yol açmak. * Karar vermek. * Kısa bir süre uyumak. * Anlamak, farkına varmak. |
keş | * Yağıalınmışsütten veya yoğurttan yapılan peynir. * Kışiçin kurutulan yağsız, tuzsuz yoğurt. * Aptal. |
keşen | * Zincirden yular veya ayak kösteği. |
keşfedilme | * Keşfedilmek işi. |
keşfedilmek | * Keşfetmek işi yapılmak. |
keşfetme | * Keşfetmek işi. |
keşfetmek | * Var olduğu bilinmeyen bir şeyi bulmak. |
keşfettirme | * Keşfettirmek işi. |
keşfettirmek | * Keşfetmesini sağlamak. |
Kategoriler