keşide | * (banka ve her tür piyango ikramiyeleri için) Çekme, çekiliş. * Eski Arap harfli yazıda bazıharflerin baştarafıyazıldıktan sonra süs için çekilen uzatma. |
keşideci | * Çek veya poliçe düzenleyen ve imzalayan kimse. |
keşif | * Ortaya çıkarma, meydana çıkarma, açma. * Var olduğu daha önce bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılması. * Bir olay veya durumun oluşsebeplerini anlayabilmek için yerinde inceleme yapma. * Gizli olan bir şey hakkında geniş bilgi edinme. * Bir şeyin olacağınıönceden anlama, sezme, tahmin. |
keşif kolu | * Düşmanın durumunu anlamak, arazi ve yollar hakkında bilgi toplamak için gönderilen kol. |
keşik | * Sıra, nöbet. |
keşikleme | * Almaş, münavebe. |
keşikleşme | * Keşikleşmek işi. |
keşikleşmek | * Keşikle çalışmak. |
keşiş | * Hristiyanlarda, manastırda yaşayan, hiç evlenmemişpapaz, karabaş, rahip. |
keşişhane | * Keşişlerin bulunduğu yer, manastır. |
keşişleme | * Güneydoğudan esen yel, akça yel, kara yel karşıtı. * Pusulada güneydoğuyu gösteren yön. |
keşişlik | * Keşişolma durumu. |
keşke | * Dilek anlatan cümlelerin başına getirilerek “ne olurdu” gibi özlem veya pişmanlık anlatır, keşki. |
keşkek | * İyice dövülmüşve uzun süre birlikte kaynatılmışet ve buğdayla yapılan bir yemek. |
keşkekçi | * Keşkek pişiren kimse. |
keşki | * Keşke. |
keşkül | * Gezici bazıdervişlerin ve dilencilerin ellerinde tuttukları, Hindistan cevizi kabuğundan, metalden veya abanozdan yapılmışdilenci çanağı. * Üstü, dövülmüşfıstık ve rendelenmişHindistan cevizi gibi şeylerle bezenmiş bir çeşit süt tatlısı, keşkülüfukara. |
keşkülüfukara | * Keşkül. |
keşleme | * Keşlemek durumu. |
keşlemek | * Aldırışetmemek, önem vermemek, ciddiye almamak. |
keşmekeş | * Karışık olma durumu, karışıklık. |
keşmekeşlik | * Karışıklık, halledilmesi, içinden çıkılmasızor durum. |
keşmir | * Bkz. kaşmir. |
keşşaf | * Bilinmeyen çok önemli bir şeyi keşfeden. * Keşif kolu. * İzci. |
keşşaflık | * İzcilik. |
ket | * Engel. |
ket vurmak | * engel olmak, güçleştirmek. |
ketal | * Çirişli bir çeşit parlak bez. |
ketçap | * Temel maddesi baharat katılmışdomates olan İngiliz sosu. |
kete | * Yağlı, mayalıveya mayasız hamurdan yapılan, külde pişirilen çörek. |
ketebe | * Yazıcılar, kâtipler. * El yazmasıkitaplarda yazarının adınıverdiği yer. |
keten | * Ketengillerden, çiçekleri mavi renkte ve beştaç yapraklı, lifleri dokumacılıkta kullanılan bir bitki (Linumusitatissimum). * Bu bitkinin liflerinden yapılmış(dokuma vb.). |
keten helva | * Kavrulmuşşekerden yapılan, pamuk görünüşünde bir çeşit helva, keten helvası. |
keten helvacı | * Keten helva yapan ve satan kimse. |
keten helvası | * Bkz. keten helva. |
keten kuşu | * İspinozgillerden, güzel sesli, 13 cm uzunluğunda tarla ve çalılıklarda yaşayan bir kuş(Carduelis linaria). |
keten tohumu | * Keten bitkisinin, yağıçıkarılan veya dövülerek hekimlikte kullanılan küçük taneleri. |
ketencik | * Deniz yosununun ince bir cinsi (Muscus arboreus). * Turpgillerden, küçük sarıçiçekli, yağlı bir bitki (Chamaelina sativa). * Bu bitkiden elde edilen, sabun yapımında ve ressamlıkta kullanılan bir yağ. |
ketengiller | * Ayrıtaç yapraklı iki çeneklilerden, keten ve benzeri türleri içine alan bitki familyası. |
kethüda | * Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya. |
kethüda bey | * Yeniçeri ocağında, yeniçeri ağasından sonra gelen en yüksek makamdaki subay. |
kethüdalık | * Kethüdanın yaptığı iş. |
keton | * Karbonil grubuna iki alkil kökünün bağlanmasıyla türeyen birleşik. |
ketum | * Sır saklayan, ağzısıkı, ağzıpek. |
ketum olmak | * sır saklamak, ağzısıkı olmak. |
ketumiyet | * Ağzısıkılık, açmazlık, ketumluk. |
ketumluk | * Ketum olma durumu, açmazlık, ketumiyet. |
kevel | * Kuzu veya koyun postundan yapılmışkürk. |
kevelci | * Deri ve kürk satan kimse. |
keven | * Geven. |
Kategoriler