Kı brıslı | * Kı brıs halkından olan kimse. |
kıç | * Kuyruk sokumu bölgesi, popo, makat. * (bazı bölgelerde) Bacak, ayak. * (deniz teknelerinde) Art taraf. * Arka bölümde olan. |
-kıç | * Bkz. -gıç / -giç. |
kıç atmak | * (hayvan) çifte atmak. * çok istemek. |
kıç attırmak | * ondan üstün olmak. |
kıçıkırık | * Önemsiz, değersiz şey veya kimse. |
kıçın kıçın | * Geri geri. |
kıçın kıçın gitmek | * geriye doğru gitmek, geri geri gitmek. * (henüz yürümeyen bebek için) kıç üstü gitmek. |
kıçına bakarak (veya kıçına baka baka) | * başvurduğu yerden olumlu sonuç alamayarak. |
kıçına tekmeyi atmak (vurmak veya yapıştırmak) | * kovmak. |
kıçınıyırtmak | * bağırıp çağırmak. * bütün gücünü kullanarak uğraşmak. |
kıçtan bacaklı | * Kısa boylu (kimse). |
kıçtankara | * Baştan demirleyen, kıçtan da halatlarla kıyıya bağlanan gemi. |
kıçüstü | * Kıçıyere gelmişdurumda. |
kıçüstü oturmak | * kıçıyere gelir duruma düşmek. * herhangi bir konuda yenilmek, umduğuna ulaşamamak. |
kıdem | * Bir görevde rütbece eskilik. * Bir görevde geçirilen süre. |
kıdem tazminatı | * Belirli süre çalıştıktan sonra ayrılan işçiye görev süresine bağlı olarak verilen para. |
kıdemce | * Bir işte tecrübe ve süre bakımından, kıdeme göre. |
kıdemli | * Bir işte eski ve tecrübesi çok olan. * Sınıf temsilcisi, mümessil. |
kıdemli başçavuş | * Kıdemi olan başçavuşun rütbesi. |
kıdemli üstçavuş | * Kıdemi olan üstçavuş. |
kıdemlilik | * Kıdemli olma durumu. |
kıdemsiz | * Bir işte yeni ve tecrübesi az olan. |
kıdemsizlik | * Kıdemsiz olma durumu. |
kıdım kıdım | * Azar azar. |
kığ | * Koyun, keçi veya deve pisliği. |
kığı | * Kığ. |
kığılama | * Kığılamak işi. |
kığılamak | * (koyun, keçi, deve) Pislemek. |
kıh | * (çocuk dilinde) Kir, kirli, pis. |
kıkır kıkır | * İçinden gelerek, sesli bir biçimde (gülmek). |
kıkır kıkır gülmek | * içinden gelerek, sesli sesli bir biçimde gülmek. |
kıkırdak | * Kemik kadar sert olmayan, dayanıklı, esnek, bükülgen, damarsız bağdokusu. * Sığır ve danada, hayvanın göğüs boşluğunun arka tarafının alt bölümünde bulunan parça. |
kıkırdak bilimi | * Kıkırdakları inceleyen bilim dalı. |
kıkırdak doku | * Kemiklerin bağlantıyerlerinde bulunan, katı, esnek ve saydam doku. |
kıkırdaklaşmış | * Kıkırdak durumunu almışhayvan dokusu. |
kıkırdaklı | * Yapısında kıkırdak bulunan. |
kıkırdama | * Kıkırdamak işi. |
kıkırdamak | * Kıkır kıkır diye ses çıkararak gülmek. * Donacak kadar üşümek. * Soğuktan donmak. * Ölmek. |
kıkırdatma | * Kıkırdatmak işi. |
kıkırdatmak | * Kıkırdamasına sebep olmak. |
kıkırdayış | * Kıkırdamak işi veya biçimi. |
kıkırlık | * İçten gülme durumu. |
kıkırtı | * Kıkırdarken çıkan ses. |
kıl | * Bazıhayvanların derisinde, insan vücudunun belli yerlerinde çıkan, üst deri ürünü olan ipliksi uzantı. * Keçi tüyü. * Bitkilerde görülen, genellikle silindirimsi, içi boş, çok ince uzantı. * Keçi tüyünden yapılmışveya dokunmuşolan. |
kıl (kadar) kalmak | * çok az kalmak. |
kıl burun | * Deniz içine uzanmışince kara parçası. |
kıl çadır | * Keçi kılından dokunmuşparçalarla kurulan çadır. |
kıl gibi | * ipince, incecik. |
kıl keçisi | * Vücut rengi beyazdan siyaha kadar değişmekle beraber, tel renkliler arasında en çok siyah renklisi görülen yerli bir keçi türü. |
Kategoriler