kıl otu | * Dağlık çayırlarda yetişen ince ve sert yapraklı bir bitki (Nardus). |
kıl payı | * (daha çok kalmak fiili ile) Çok az. |
kıl testere | * Çok ince bir tür testere. |
kıl yumağı | * Saç yeme alışkanlığı olan kimselerin midesinde oluşan ur. |
kılabdan | * 343 kılaptan. |
kılâde | * Gerdanlık, boyna takılan süs eşyası. |
kılağı | * Taşüzerinde bilenen bir kesici aracın keskin yüzüne yapışan ve aracın iyi kesebilmesi için, yağlanmış yumuşak taşla kaldırılması gereken çok ince çelik parçaları, zağ. |
kılağılama | * Kılağılamak işi. |
kılağılamak | * Kesici araçların kılağısınıalarak keskinliğini artırmak. |
kılağılı | * Kılağılanmış, keskin duruma getirilmişolan. |
kılağısınıalmak | * kesici araçları bileği taşına veya kayışa sürterek keskinliğini artırmak. |
kılağısız | * Kılağılanmamış, keskin olmayan. |
kılâptan | * Pirinç, bakır, kalay gibi madenlerden çekilerek gümüşve altın yaldız vurulmuşince metal iplik. * Pamuk ipliğine sırma katılarak eğrilmişiplik. * Bu tür iplikten yapılmış. |
kılavuz | * Genel olarak yol gösteren kimse, rehber. * Yol yöntem gösteren şey. * Evlenecek olan erkek veya kadına eş bulan kimse. * Ruhî ve zihnî bakımdan yol gösteren,ışık tutan kimse. * Somun veya boru içine yiv açmakta kullanılan araç. * (dar, uzun bir yerden) Kolaylıkla bükülebilen yay biçiminde tel, kablo vb. geçirilirken bunların ucuna bağlanan sert nesne. * Makaradaki filmlerin başında ve sonunda yer alan, filmin alıcı, yıkama aracı, basım aracı, gösterici gibi araçlara takılıp çıkarılmasında kolaylık sağlayan, asıl film için pay bırakan çeşitli renklerde film parçası. * Bir devletin kılavuz alınmasımecburî olan sularında gemilere yol gösteren kimse. |
kılavuzlama | * Kılavuzlamak işi. |
kılavuzlamak | * Kılavuzluk etmek. |
kılavuzluk | * Kılavuz olma durumu veya kılavuzun işi, rehberlik. * Bir gemiyi limana sokmak veya limandan çıkarmak işi. |
kılavuzluk etmek | * yol göstermek, rehberlik etmek. |
kılbaz | * Dalkavuk. |
kılcal | * Kıl gibi olan, çok ince. |
kılcal boru | * Araştırma ve deneylerde kullanılan çok ince boru. |
kılcal damar | * Bütün dokularda bulunan, atardamarların son dallarını, toplardamarların ilk dallarına birleştiren ince damar. |
kılcal etki | * Birbirine değen bir sıvı ile bir katının molekülleri arasındaki etki. |
kılcal kök | * Ana, saçak ve yan köklerden çıkan ikincil, üçüncü kökler üzerinde bulunan ince kıl şeklindeki emici kök paröaları. |
kılcallık | * Kılcal olma durumu. * Bir kılcal boru veya tüpün durumu. * Kapsadığısıvılar bakımından kılcal boruların özellikleri. |
kılcan | * At kuyruğu kılından yapılmışkuştuzağı. |
kılçık | * Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik. * Fasulye, bakla gibi sebzelerin yeşil kabuğunda ve ekin başaklarında bulunan sert ve kıl gibi uzun lif. * Alttaki güreşçinin, kuyruk sokumunu hızla ve birdenbire havaya kaldırarak sırtına abanmışolan güreşçinin dengesini bozup ön veya yan tarafına aşırıp atması. |
kılçık atmak | * bir kimsenin işini karıştırmak, bozmak. |
kılçıklı | * Kılçığı olan. * Pürüzlü, çapraşık, karışık. |
kılçıksız | * Kılçığı olmayan. |
kıldırma | * Kıldırmak işi. |
kıldırmak | * Kılmak işini yaptırmak. * Namaz kılınmasını sağlamak. |
kıldırtma | * Kıldırtmak işi. |
kıldırtmak | * Kıldırmak işini yaptırmak. * Namaz kılınma işini yaptırmak. |
kılgı | * Bir sanat ve bilim dalının ilkelerini düşünce alanından, uygulama alanına geçirip gerçekleştirme işi, uygulama, tatbik, ameliye, pratik. |
kılgılı | * Harekete ilişkin olan, yalnız düşünce alanında kalmayıp harekete dönüşen, uygulamalı, amelî, tatbikî, pratik, kuramsal karşıtı. * Maksada uygun, kullanışlı; gerçeklere uygun. |
kılgın | * Kılgıdurumuna geçirilebilen, amelî, pratik. |
kılgısal | * Kılgılı, uygulamalı, pratik. |
kılıkılına | * Tamıtamına. |
kılıkıpırdamamak | * durum ve davranışınıdeğiştirmemek, aldırışetmemek, umursamamak. |
kılıkırk yarmak | * titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek, önemle üstünde durmak. |
kılı bık | * Karısının baskısıaltında bulunan (erkek), kazak karşıtı. |
kılı bıklaşma | * Kılı bıklaşmak işi. |
kılı bıklaşmak | * Kılı bık duruma gelmek. |
kılı bıklık | * Kılı bık olma durumu. |
kılı bıklık etmek | * kılı bığa yakışan davranışlarda bulunmak. |
kılıcına | * (kalas, cetvel tahtası gibi kalınlığıeninden az olan şeyler için) Keskin ve dar tarafıyukarı gelmek üzere, kılıçlama. |
kılıç | * Uzun, düz veya eğri, ucu sivri, bir veya her iki yüzü keskin, kın içinde bele takılan, çelikten silâh. * Saban ökçesini oka bağlayan ağaç parçası. |
kılıç alayı | * Kılıç kuşanma. |
kılıç bacak | * Bacaklarıeğri olan, çarpık bacaklı. |
Kategoriler