Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 89

kıl otu * Dağlık çayırlarda yetişen ince ve sert yapraklı bir bitki (Nardus).
kıl payı * (daha çok kalmak fiili ile) Çok az.
kıl testere * Çok ince bir tür testere.
kıl yumağı * Saç yeme alışkanlığı olan kimselerin midesinde oluşan ur.
kılabdan * 343 kılaptan.
kılâde * Gerdanlık, boyna takılan süs eşyası.
kılağı * Taşüzerinde bilenen bir kesici aracın keskin yüzüne yapışan ve aracın iyi kesebilmesi için, yağlanmış
yumuşak taşla kaldırılması gereken çok ince çelik parçaları, zağ.
kılağılama * Kılağılamak işi.
kılağılamak * Kesici araçların kılağısınıalarak keskinliğini artırmak.
kılağılı * Kılağılanmış, keskin duruma getirilmişolan.
kılağısınıalmak * kesici araçları bileği taşına veya kayışa sürterek keskinliğini artırmak.
kılağısız * Kılağılanmamış, keskin olmayan.
kılâptan * Pirinç, bakır, kalay gibi madenlerden çekilerek gümüşve altın yaldız vurulmuşince metal iplik.
* Pamuk ipliğine sırma katılarak eğrilmişiplik.
* Bu tür iplikten yapılmış.
kılavuz * Genel olarak yol gösteren kimse, rehber.
* Yol yöntem gösteren şey.
* Evlenecek olan erkek veya kadına eş bulan kimse.
* Ruhî ve zihnî bakımdan yol gösteren,ışık tutan kimse.
* Somun veya boru içine yiv açmakta kullanılan araç.
* (dar, uzun bir yerden) Kolaylıkla bükülebilen yay biçiminde tel, kablo vb. geçirilirken bunların ucuna
bağlanan sert nesne.
* Makaradaki filmlerin başında ve sonunda yer alan, filmin alıcı, yıkama aracı, basım aracı, gösterici gibi
araçlara takılıp çıkarılmasında kolaylık sağlayan, asıl film için pay bırakan çeşitli renklerde film parçası.
* Bir devletin kılavuz alınmasımecburî olan sularında gemilere yol gösteren kimse.
kılavuzlama * Kılavuzlamak işi.
kılavuzlamak * Kılavuzluk etmek.
kılavuzluk * Kılavuz olma durumu veya kılavuzun işi, rehberlik.
* Bir gemiyi limana sokmak veya limandan çıkarmak işi.
kılavuzluk etmek * yol göstermek, rehberlik etmek.
kılbaz * Dalkavuk.
kılcal * Kıl gibi olan, çok ince.
kılcal boru * Araştırma ve deneylerde kullanılan çok ince boru.
kılcal damar * Bütün dokularda bulunan, atardamarların son dallarını, toplardamarların ilk dallarına birleştiren ince
damar.
kılcal etki * Birbirine değen bir sıvı ile bir katının molekülleri arasındaki etki.
kılcal kök * Ana, saçak ve yan köklerden çıkan ikincil, üçüncü kökler üzerinde bulunan ince kıl şeklindeki emici kök
paröaları.
kılcallık * Kılcal olma durumu.
* Bir kılcal boru veya tüpün durumu.
* Kapsadığısıvılar bakımından kılcal boruların özellikleri.
kılcan * At kuyruğu kılından yapılmışkuştuzağı.
kılçık * Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik.
* Fasulye, bakla gibi sebzelerin yeşil kabuğunda ve ekin başaklarında bulunan sert ve kıl gibi uzun lif.
* Alttaki güreşçinin, kuyruk sokumunu hızla ve birdenbire havaya kaldırarak sırtına abanmışolan güreşçinin
dengesini bozup ön veya yan tarafına aşırıp atması.
kılçık atmak * bir kimsenin işini karıştırmak, bozmak.
kılçıklı * Kılçığı olan.
* Pürüzlü, çapraşık, karışık.
kılçıksız * Kılçığı olmayan.
kıldırma * Kıldırmak işi.
kıldırmak * Kılmak işini yaptırmak.
* Namaz kılınmasını sağlamak.
kıldırtma * Kıldırtmak işi.
kıldırtmak * Kıldırmak işini yaptırmak.
* Namaz kılınma işini yaptırmak.
kılgı * Bir sanat ve bilim dalının ilkelerini düşünce alanından, uygulama alanına geçirip gerçekleştirme işi,
uygulama, tatbik, ameliye, pratik.
kılgılı * Harekete ilişkin olan, yalnız düşünce alanında kalmayıp harekete dönüşen, uygulamalı, amelî, tatbikî,
pratik, kuramsal karşıtı.
* Maksada uygun, kullanışlı; gerçeklere uygun.
kılgın * Kılgıdurumuna geçirilebilen, amelî, pratik.
kılgısal * Kılgılı, uygulamalı, pratik.
kılıkılına * Tamıtamına.
kılıkıpırdamamak * durum ve davranışınıdeğiştirmemek, aldırışetmemek, umursamamak.
kılıkırk yarmak * titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek, önemle üstünde durmak.
kılı bık * Karısının baskısıaltında bulunan (erkek), kazak karşıtı.
kılı bıklaşma * Kılı bıklaşmak işi.
kılı bıklaşmak * Kılı bık duruma gelmek.
kılı bıklık * Kılı bık olma durumu.
kılı bıklık etmek * kılı bığa yakışan davranışlarda bulunmak.
kılıcına * (kalas, cetvel tahtası gibi kalınlığıeninden az olan şeyler için) Keskin ve dar tarafıyukarı gelmek üzere,
kılıçlama.
kılıç * Uzun, düz veya eğri, ucu sivri, bir veya her iki yüzü keskin, kın içinde bele takılan, çelikten silâh.
* Saban ökçesini oka bağlayan ağaç parçası.
kılıç alayı * Kılıç kuşanma.
kılıç bacak * Bacaklarıeğri olan, çarpık bacaklı.

Bir yanıt yazın