kılır | * Maydanozgillerden, bir yıllık ve özel kokulu otsu bir bitki (Ammi visnaga). |
kılış | * Kılmak işi veya biçimi. |
kılkapan | * Kehribar. |
kılkıran | * Bkz. saçkıran. |
kılkuyruk | * Ördekgillerden, uzunluğu 55-65 cm, kuyruğu sivri tüyleri ak yeşil, karışık, gagası, ayaklarımavi bir kuştürü (Anas acuta). * Zayıf, çelimsiz. * Züğürt, niteliksiz, kılıksız. |
kıllanma | * Kıllanmak işi. |
kıllanmak | * Kıllarıçıkmak. * Bıyığı, sakalıçıkmak. |
kıllı | * Kılı olan, kıl ile kaplı. |
kılma | * Kılmak işi. |
kılmak | * “Etmek”, “yapmak” anlamında yardımcıfiil olarak kullanılır. * (namaz için) Yerine getirmek. |
kılsız | * Kılı olmayan. |
kılükal | * Dedikodu, söylenti. |
kımıl | * Yarım kanatlılardan, sap, çiçek, yaprak ve başaklarıemerek veya yiyerek ekin hastalığına yol açan, vücudu kalkana benzeyen zararlı bir böcek (Aelia rostrata). |
kımıl kımıl | * Durmadan kımıldamadan bir şeyin durumunu anlatır. |
kımıldama | * Kımıldamak, kımıldanmak işi. |
kımıldamak | * Yerinden biraz oynamak. * Yerinde hafifçe hareketlenmek. |
kımıldanış | * Kımıldanmak işi veya biçimi. |
kımıldanma | * Kımıldanmak işi. |
kımıldanmak | * Bkz. kımıldamak. |
kımıldatma | * Kımıldatmak işi. |
kımıldatmak | * Yerinden biraz oynatmak, hafifçe hareketlendirmek. |
kımıldayış | * Kımıldamak işi veya biçimi. |
kımıltı | * Hafif ve sürekli kımıldama. |
kımız | * Kısrak sütünün mayalanmasıyla yapılan, az alkollü, ekşi, eski bir Türk içkisi. |
kımkım | * Ağır ağır konuşan (kimse). * Her işinde ağır davranan (kimse). |
kımkım etmek | * bir işi ağır ağır yapmak, oyalanmak. |
kımlanma | * Kımlanmak işi veya durumu. |
kımlanmak | * (kuşiçin) Uçmaya hazırlanmak. * Kalkacakmışgibi kıpırdamak. |
kın | * Bıçak, kılıç gibi kesici araçların kabı. * Buğdaygillerde olduğu gibi, yapraklarda sapın bir bölümünü uzunlamasına saran, genişdış bölüm. |
kın kanat | * Kın kanatlı böceklerin gövdeyi korumakla görevli ve çok sert yapıda birinci çift kanadı. |
kın kanatlılar | * Böcekler sınıfından, boynuzsu bir kın biçiminde olan birinci çift kanatlarıuçmakta kullanan öteki iki kanadıörten, ağız parçalarıçiğnemeye, parçalamaya elverişli, bütünüyle başkalaşma gösteren bir takım. |
-kın/ -kin | * Bkz. -gın / -gin. |
kına | * Kına ağacının kurutulmuşyapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz. |
kına ağacı | * İki çeneklilerden, tropikal bölgelerde yetişen, kurutulmuşyapraklarından kına elde edilen, beyaz çiçekli, küçük bir ağaç (Lawsonia inermis). |
kına çiçeği | * Kına çiçeğigillerden, çiçekleri tüylü renkte olan, bir veya çok yıllık otsu bitki (Balsamina hortensis). |
kına çiçeğigiller | * İki çeneklilerden, örneği bahçelerde yetişen kına çiçeği olan bir familya. |
kına gecesi | * Düğünden bir gece önce, kadınların kendi aralarında, gelinin parmaklarına kına yakarken kız evinde yaptıklarıeğlence. |
kına gibi | * (toz durumundaki şeyler için) çok ince. |
kına yakmak (koymak, sürmek, vurmak veya yakınmak) | * kınayısu ile karıştırıp bulamaç kıvamına getirerek boyanacak yere sürmek. |
kına(lar) yakmak | * (birinin uğradığıkötü duruma) çok sevinmek. |
kınacık | * Buğday pasımantarının, tahıl bitkilerinin sap ve yapraklarında oluşturduğu pas rengindeki hastalık. |
kınakına | * Kök boyası gillerden, asıl yurdu Güney Amerika olan, Hindistan ve Endonezya’da da yetiştirilen, kabuğundan kinin çıkarılan bir ağaç (Cinchona). * Bu bitkiden yapılan içecek. |
kınalama | * Kınalamak işi. |
kınalamak | * Kına koymak, kına ile boyamak. |
kınalanma | * Kınalanmak işi. |
kınalanmak | * Kına konulmak, kına yakılmak. * Kına ile boyanmak. |
kınalı | * Kına ile boyanmışolan. * Kınanın renginde veya kızıl renkte olan. * Yapıncak. |
kınalıkeklik | * Sülüngillerden, Balkan Yarımadası, Orta ve Doğu Asya’da yaşayan, uzunluğu 38 cm olan bir kuştürü (Alectoris graeca). |
kınalıyapıncak | * Bkz. yapıncak. |
kınama | * Kınamak işi, ayıplama, takbih. |
Kategoriler