Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 93

kır bekçisi * Kırların ve ovaların güvenliğiyle görevli kimse.
kır boynunu! * defol! çekil! git!.
kır çiçeği * Kırlarda kendiliğinden yetişen çiçek.
kır düşmek * göze çarpar derecede beyaz kılları bulunmak, kırlaşmak.
kır eğlencesi * Kırda yapılan eğlence.
kır gerillâsı * Dağlarda, köy ve kasabalarda eylem yapan çete.
kır gülü * Çorak bölgelerde biten ve gün gülüne benzeyen bir tür çiçek (Fumana).
kır kahvesi * Kırda bulunan, çoğunlukla küçük kahve.
kır serdarı * Kırlarda eşkıyanın ardına düşüp yolların güvenliğini sağlamakla görevlilerin başı.
kıraat * Okuma.
* Okuma kitabı.
* Kur’an’ın belli kural ve işaretlere göre okunması.
kıraat etmek * okumak.
kıraathane * Müşterilerinin okumaları için gazete ve dergi bulunduran geniş, temiz ve iyi döşenmişkahvehane.
* Kahve, kahvehane.
kıraathaneci * Kıraathane işleten kimse.
kıracak * Nalbantların atın tırnağınıkesmek için kullandıklarıkeskin demir alet.
kıraç * Verimsiz veya sulanmayan, bitek olmayan toprak.
kıraçlaşma * Kıraçlaşmak işi.
kıraçlaşmak * Kıraç duruma gelmek, verimsizleşmek.
kıraçlık * Kıraç olma durumu veya kıraç yer.
kırağı * Soğuk havalarda, su buğusunun yerde, bitkiler, ağaçlar ve öteki nesneler üzerinde donmasıyla oluşan ince
buz billûru.
kırağıçalmak (veya vurmak) * kırağı, dondurup bozmak.
kırağıdüşmek (veya yağmak) * kırağı oluşmak.
kırağılı * Kırağısı olan.
kıran * Kırmak işini yapan (kimse).
* Bit topluluğun ve özellikle hayvanların büyük bir bölümünü yok eden hastalık veya başka sebep, ölet, afet.
kıran * Kıyı, kenar, çevre, uç.
* Dağsırtı, tepe, bayır.
* Kıraç toprak.
* Birbirine parelel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmışdağsırtı.
kıran girmek * kısa bir zaman içinde çok sayıda ölmek.
kıran kırana * Çok mücadeleli, acımaksızın öldürürcesine yapılan (kavga, güreş).
kıranta * Saçlarıağarmaya başlamışorta yaşlıerkek.
* Ağırbaşlı, yaşına rağmen bakımlı, özenli (erkek).
* (saç sakal için) Kırlaşmış.
kırat * Elmas, zümrüt gibi değerli taşların tartısında kullanılan iki desigramlık ölçü birimi.
* Nitelik, değer, düzey, seviye.
kıratın yanında duran ya huyundan ya suyundan (almak) * kişi, kiminle arkadaşlık ederse, ondan etkilenir.
kıratınıölçmek * değerini biçmek, kıymetini belirlemek.
kıratlık * Kıratı olan, herhangi bir kırat değerinde olan (taş).
* Herhangi bir nitelikte, değerde olan.
kıray * Yol kesen, asi.
* Genç, delikanlı.
kırba * Sakaların içinde su taşıdıklarıağzıdar, altı geniş, deriden yapılmışkap, su kabı, matara.
* (çocuklarda) Karın şişmesiyle beliren bir hastalık.
* Çok su içen kimse.
kırbacık * Tulumcuk.
kırbaç * Kıl tek parça deri veya uzun esnek bir değneğin ucuna sırım bağlanarak yapılmışvurma aracı.
kırbaç kurdu * Çeşitli türleri insanların ve hayvanların kalın bağırsağında yaşayan, boyu 5 cm olan eni, gözle görülmeyecek
incelikte bir asalak, trikosefal (Trichuris trichiura).
kırbaç kurtları * Örnek hayvanıkırbaç kurdu olan, yuvarlak solucanlar familyası.
kırbaçlama * Kırbaçlamak işi.
kırbaçlamak * Kırbaçla vurmak.
* Canlandırmak, destek vermek, harekete geçirmek.
kırbaçlanma * Kırbaçlanmak işi.
kırbaçlanmak * Kırbaçla dövülmek.
kırca * Hafif kırlaşmış.
* Hafif kırlaşmışdurumda.
kırcı * Dolu.
* Ufak ve sert taneli kar.
kırcımantı * Küçük ve içi iyi doldurulmuşmantı.
kırcın * Hayvan kıranı.
kırç * Kışın, sisli havalarda, ağaç dallarını, toprak çıkıntılarınıvb. yerleri kaplayan buz tabakası.
kırçıl * Kırlaşmaya başlamış, kır renkli.
* Bu renkte saçı olan.
kırçıllanma * Kırçıl duruma gelme.
kırçıllanmak * Kırçıl duruma gelmek, ağarmak.
kırçıllaşma * Krıçıllaşmak durumu.

Bir yanıt yazın