Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 94

kırçıllaşmak * Krıçıl duruma gelmek.
kırçıllık * Krıçıl olma durumu.
* Koyu at donlarıüzerine ak kılların tek tek dağılması.
kırdığıkoz (veya ceviz) kırkı(veya bini) aşmak * sürekli yakışıksız davranışlarda bulunmak.
kırdırma * Kırdırmak işi, ıskonta.
kırdırmak * Kırmak işini yaptırmak.
kırdırtma * Kırdırtmak işi.
kırdırtmak * Kırdırmak işini yaptırmak.
* Düşük fiyat verdirtmek.
* Ticarî bir senedi, süresi gelmeden düşük fiyatla birine devretmek veya satmak.
kırgın * Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmışolan.
* Toplu ölümlere yol açan bulaşıcıhastalık.
kırgınlık * Kırgın olma durumu.
* Kırıklık.
Kırgız * Kırgızistan Cumhuriyeti’nde yaşayan, Türk soylu halk veya bu halktan olan kimse.
* Kırgızlara özgü olan.
Kırgızca * Kırgız Türkçesi.
kırıcı * Kırmak işini yapan.
* Kaba, sert, çevresindekileri inciten.
* Senet, tahvil, bono ve süresi gelmemişalacaklarla ilgili alışverişveya işler yapan kimse veya kuruluş.
* Bir şeyin gerektiği gibi gelişmesini, oluşmasınıönleyici, engelleyici.
* Kırınım oluşturan.
kırıcılık * Kırıcı olma durumu, huşunet.
* Işığıkırma özelliği.
kırığı olmak * dönem sonu alınan karnede ders notu zayıf bulunmak.
kırığı olmak * yasa ve törelere aykırı olarak karşıcinsten biriyle sürekli ilişki içinde bulunmak.
kırık * Kırılmışolan.
* Melez.
* Tam nota göre düşük olan (not).
* Gücenmiş, üzgün.
* Kırılmış bir şeyden ayrılan parça.
* Kemiğin bir etki ile kırılması.
* Bir şeyin kırılan yeri.
* Kırılmış bir şeyin parçası.
* Tavla oyununda oyun dışı bırakılan pul.
kırık * Kadının veya erkeğin yasalara ve törelere aykırı olarak ilişki kurduğu erkek veya kadın.
kırık * Kayaç kütlelerinin bir kırılma düzlemi boyunca yerlerinden kayması, fay.
kırık çizgi * Bir veya birkaç noktada doğrultu değiştiren çizgi.
kırık dökük * Eski, sağlam olmayan, çürük, değersiz (şey).
* Düzgün olmayan, parça parça (söz).
kırık dölü * Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuk.
kırık hava * Hareketli ve canlı oyun melodisi ve türküsü.
kırık plâk gibi * Durmaksızın, aynıtonda tekrarlayarak.
kırıkçı * Kırık kemikleri ve çıkıklarıtedavi eden kimse, sınıkçı, çıkıkçı.
kırıkçılık * Kırıkçının işi.
kırıklama * Kırıklamak işi.
kırıklamak * Kırık duruma getirmek, ufalamak.
kırıklık * Kırık olma durumu.
* Vücutta duyulan ağrı, yorgunluk, rahatsızlık, kırgınlık.
* İsteksizlik, güceniklik, kırgınlık.
kırılgan * Kolay ve çabuk kırılan.
* Kolay ve çabuk gücenen.
kırılganlık * Kırılgan olma durumu.
kırılıp bükülmek * kırıtarak, kibarlığa özenerek konuşmak.
kırılıp dökülmek * kibar görünmeye çalışmak.
* çok eskimek.
* kırıklık duymak.
kırılış * Kırılmak işi veya biçimi.
kırılma * Kırılmak işi.
* Yürürken salınma, nazlıyürüyüş.
* Saydam bir ortamdan başka bir saydam ortama (örneğin havadan cama) geçen bir ışının doğrultusunu
değiştirmesi.
kırılmak * Kırmak işine konu olmak, bir veya birçok parçaya ayrılmak.
* Bükülerek kat yeri oluşturmak.
* (savaş, bulaşıcıhastalık sebebiyle) Çok sayıda insan ölmek.
* (soğuk, rüzgâr vb. için) Eski gücü kalmamak, azalmak, yatışmak.
* (cesaret, umut, onur için) Azalmak, yok olmak.
* Birine karşıkırgın duruma gelmek, gücenmek, incinmek.
* Kırıklık duymak.
* Ağaç, dal üzerinde meyve, çiçek, yaprak çok olmak.
* Saydam bir ortamdan başka bir saydam ortama geçen bir ışın, doğrultu değiştirmek.
kırım * Savunmasız insanların veya tutsakların toplu olarak öldürülmesi, katliam.
* Hayvanların hastalık, soğuk gibi sebeplerle ölmesi.
kırım kırım * Kırıtarak, kırıta kırıta.
Kırımlı * Kırım halkından olan (kimse).
kırınım * Işık, ses ve radyoelektrik dalgalarının karşılaştığı bazıengelleri dolanarak geçmesi olayı, difraksiyon.
kırınma * Kırınmak işi.
kırınmak * Yürürken salınmak.
* Oynamak, raksetmek.
kırıntı * Bir şeyden ayrılan küçük parça.
* Küçük kalıntı.
* Kurumak için kesilip yerde bırakılan odun.
kırıntıkülte * Kırıntılardan oluşmuşkülte.
kırıntılı * Kırıntısı olan, kırıntılardan oluşmuş.
kırıp dökmek * dikkatsizlik veya öfkeyle bir çok şeyin kırılmasına sebep olmak.
kırıp geçirmek * yakıp yıkarak, öldürerek baskıveya etki yaparak büyük zarar vermek.
* çok sert davranarak darıltmak.
* tuhaf söz ve davranışlarıyla herkesi gülmekten katıltmak.
* hayran etmek.
kırıp sarmak * bir şeyi yapmak için, güçlükle her türlü imkândan yararlanmak.
kırışkırış * Kırışıkları olan, çok kırışık; kırışık bir biçimde.
kırışık * Kırışmışolan.
* Deride esnekliğin kaybolmasından oluşan kıvrım.
* Kırışmışyer, kırışıklık.
kırışıklı * Kırışığı olan.

Bir yanıt yazın