kırçıllaşmak | * Krıçıl duruma gelmek. |
kırçıllık | * Krıçıl olma durumu. * Koyu at donlarıüzerine ak kılların tek tek dağılması. |
kırdığıkoz (veya ceviz) kırkı(veya bini) aşmak | * sürekli yakışıksız davranışlarda bulunmak. |
kırdırma | * Kırdırmak işi, ıskonta. |
kırdırmak | * Kırmak işini yaptırmak. |
kırdırtma | * Kırdırtmak işi. |
kırdırtmak | * Kırdırmak işini yaptırmak. * Düşük fiyat verdirtmek. * Ticarî bir senedi, süresi gelmeden düşük fiyatla birine devretmek veya satmak. |
kırgın | * Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmışolan. * Toplu ölümlere yol açan bulaşıcıhastalık. |
kırgınlık | * Kırgın olma durumu. * Kırıklık. |
Kırgız | * Kırgızistan Cumhuriyeti’nde yaşayan, Türk soylu halk veya bu halktan olan kimse. * Kırgızlara özgü olan. |
Kırgızca | * Kırgız Türkçesi. |
kırıcı | * Kırmak işini yapan. * Kaba, sert, çevresindekileri inciten. * Senet, tahvil, bono ve süresi gelmemişalacaklarla ilgili alışverişveya işler yapan kimse veya kuruluş. * Bir şeyin gerektiği gibi gelişmesini, oluşmasınıönleyici, engelleyici. * Kırınım oluşturan. |
kırıcılık | * Kırıcı olma durumu, huşunet. * Işığıkırma özelliği. |
kırığı olmak | * dönem sonu alınan karnede ders notu zayıf bulunmak. |
kırığı olmak | * yasa ve törelere aykırı olarak karşıcinsten biriyle sürekli ilişki içinde bulunmak. |
kırık | * Kırılmışolan. * Melez. * Tam nota göre düşük olan (not). * Gücenmiş, üzgün. * Kırılmış bir şeyden ayrılan parça. * Kemiğin bir etki ile kırılması. * Bir şeyin kırılan yeri. * Kırılmış bir şeyin parçası. * Tavla oyununda oyun dışı bırakılan pul. |
kırık | * Kadının veya erkeğin yasalara ve törelere aykırı olarak ilişki kurduğu erkek veya kadın. |
kırık | * Kayaç kütlelerinin bir kırılma düzlemi boyunca yerlerinden kayması, fay. |
kırık çizgi | * Bir veya birkaç noktada doğrultu değiştiren çizgi. |
kırık dökük | * Eski, sağlam olmayan, çürük, değersiz (şey). * Düzgün olmayan, parça parça (söz). |
kırık dölü | * Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuk. |
kırık hava | * Hareketli ve canlı oyun melodisi ve türküsü. |
kırık plâk gibi | * Durmaksızın, aynıtonda tekrarlayarak. |
kırıkçı | * Kırık kemikleri ve çıkıklarıtedavi eden kimse, sınıkçı, çıkıkçı. |
kırıkçılık | * Kırıkçının işi. |
kırıklama | * Kırıklamak işi. |
kırıklamak | * Kırık duruma getirmek, ufalamak. |
kırıklık | * Kırık olma durumu. * Vücutta duyulan ağrı, yorgunluk, rahatsızlık, kırgınlık. * İsteksizlik, güceniklik, kırgınlık. |
kırılgan | * Kolay ve çabuk kırılan. * Kolay ve çabuk gücenen. |
kırılganlık | * Kırılgan olma durumu. |
kırılıp bükülmek | * kırıtarak, kibarlığa özenerek konuşmak. |
kırılıp dökülmek | * kibar görünmeye çalışmak. * çok eskimek. * kırıklık duymak. |
kırılış | * Kırılmak işi veya biçimi. |
kırılma | * Kırılmak işi. * Yürürken salınma, nazlıyürüyüş. * Saydam bir ortamdan başka bir saydam ortama (örneğin havadan cama) geçen bir ışının doğrultusunu değiştirmesi. |
kırılmak | * Kırmak işine konu olmak, bir veya birçok parçaya ayrılmak. * Bükülerek kat yeri oluşturmak. * (savaş, bulaşıcıhastalık sebebiyle) Çok sayıda insan ölmek. * (soğuk, rüzgâr vb. için) Eski gücü kalmamak, azalmak, yatışmak. * (cesaret, umut, onur için) Azalmak, yok olmak. * Birine karşıkırgın duruma gelmek, gücenmek, incinmek. * Kırıklık duymak. * Ağaç, dal üzerinde meyve, çiçek, yaprak çok olmak. * Saydam bir ortamdan başka bir saydam ortama geçen bir ışın, doğrultu değiştirmek. |
kırım | * Savunmasız insanların veya tutsakların toplu olarak öldürülmesi, katliam. * Hayvanların hastalık, soğuk gibi sebeplerle ölmesi. |
kırım kırım | * Kırıtarak, kırıta kırıta. |
Kırımlı | * Kırım halkından olan (kimse). |
kırınım | * Işık, ses ve radyoelektrik dalgalarının karşılaştığı bazıengelleri dolanarak geçmesi olayı, difraksiyon. |
kırınma | * Kırınmak işi. |
kırınmak | * Yürürken salınmak. * Oynamak, raksetmek. |
kırıntı | * Bir şeyden ayrılan küçük parça. * Küçük kalıntı. * Kurumak için kesilip yerde bırakılan odun. |
kırıntıkülte | * Kırıntılardan oluşmuşkülte. |
kırıntılı | * Kırıntısı olan, kırıntılardan oluşmuş. |
kırıp dökmek | * dikkatsizlik veya öfkeyle bir çok şeyin kırılmasına sebep olmak. |
kırıp geçirmek | * yakıp yıkarak, öldürerek baskıveya etki yaparak büyük zarar vermek. * çok sert davranarak darıltmak. * tuhaf söz ve davranışlarıyla herkesi gülmekten katıltmak. * hayran etmek. |
kırıp sarmak | * bir şeyi yapmak için, güçlükle her türlü imkândan yararlanmak. |
kırışkırış | * Kırışıkları olan, çok kırışık; kırışık bir biçimde. |
kırışık | * Kırışmışolan. * Deride esnekliğin kaybolmasından oluşan kıvrım. * Kırışmışyer, kırışıklık. |
kırışıklı | * Kırışığı olan. |
Kategoriler