kırışıklık | * Kırışık olma durumu. * Kırışık olan yüzeyin durumu. * Kırışmışolan yer, kırışık. |
kırışıksız | * Kırışığı olmayan. |
kırışma | * Kırışmak işi. |
kırışmak | * Bir yüzeyin düzgünlüğü bozulmak, kırışıklık oluşmak. * Birbirini kırmak, yok etmek, öldürmek. * Karşılıklıkırmak. * Pazarlık etmek. * Bahse tutuşmak. * Bir şeyi yarıyarıya paylaşmak. |
kırıştırma | * Kırıştırmak işi. |
kırıştırmak | * Kırışmasına sebep olmak. * Karşıcinsten biriyle yakın ilişkide bulunmak, flört etmek. |
kırıta kırıta | * Kırıtarak, cilve yaparak. |
kırıtım | * Kırıtmak işi. |
kırıtım kırıtım | * Kırıtarak. |
kırıtış | * Kırıtmak işi veya biçimi. |
kırıtkan | * Her zaman kırıtan. |
kırıtkanlık | * Kırıtkan olma durumu. |
kırıtma | * Kırıtmak işi, cilve, işve. |
kırıtmak | * Hoşgörünmek çabasıyla cilveli jest ve mimikli davranışlarda bulunmak. |
kırk | * Otuz dokuzdan sonra gelen sayının adı, 40, XL. * Dört kere on, otuz dokuzdan bir artık. * Pek çok. |
kırk (veya bin) dereden su getirmek | * birini kandırmak için birçok sebep ileri sürmek. |
kırk basmak | * kırk gün dolmadan, doğum yapmışannenin ve bebeğin dışarıçıkarılmasının tehlikeli olacağını geleneksel olarak kabul etmek. |
kırk basması | * Doğumdan sonra kırk gün içinde anne veya çocuğun ruhsal sebeplerle bağlanan ateşli bir hastalığa yakalanması. |
kırk bir (buçuk) maşallah | * (ciddî veya alaylı) “nazar değmesin” anlamında kullanılır. |
kırk bir buçuk | * “Allah nazardan korusun” anlamındaki kırk bir buçuk kere maşallah” sözünde geçer. |
kırk bir kere maşallah! | * pek çok, binlerce kez nazar değmesin!. |
kırk budak | * Bektaşîlikte erenler meydanına konulan kırk kollu büyük şamdan. |
kırk evin kedisi | * birçok eve girip çıkan (kimse). |
kırk hamamı | * Doğumdan kırk gün sonra annenin hamama götürülmesi ve bu amaçla yapılan tören. * Kadının loğusallıkta ilk kırk günü doldurduktan sonra bebeği ile birlikte temizlenmesi için hamamda yapılan toplantı. |
kırk ikindi | * Genellikle Orta Anadolu’da ikindi zamanıyağan sürekli yağmurlara verilen ad. |
kırk kapının ipini çekmek | * bir çok yere uğramak. |
kırk merak | * Çok meraklı, herşeyi anlamak isteyen. |
kırk para | * bir kuruş. * (para için) çok az. |
kırk para | * Para biriminin kırkta birlik değerine verilen ad. |
kırk tarakta bezi olmak | * bir çok işi veya ilişkisi olmak. |
kırk yıl | * Çok uzun bir süre. |
kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş | * ecel gelmedikçe ölünmeyeceği inancınıanlatır. |
kırk yılda bir | * çok seyrek olarak. |
kırk yılın başı(veya başında) | * çok uzun süre içinde bir kez. |
kırk yıllık | * Çok eski, köklü. |
kırk yıllık yani, olur mu kâni | * eskimiş bir alışkanlık kolay kolay değişmez. |
Kırkağaç kavunu | * Kabuğu alacalısarırenkte olan bir tür kavun. |
kırkambar | * İçinde değişik türden şeyler bulunan kap veya yer. * Bir çok konuda bilgisi olan kimse. * Çerçi. |
kırkar | * Kırk sayısının üleştirme biçimi, her birine kırk, her defasında kırkı bir arada olan. |
kırkayak | * Eklem bacaklıların çok ayaklılar sınıfına giren, taşların altında yaşayan, vücudu yuvarlak ve uzun bir böcek (Julus terrestris). * Kasık biti. |
kırkbayır | * Gevişgetiren hayvanların dört gözlü olan midelerinin üçüncü gözü. |
kırkbeşlik | * Bir tabanca türü. * Dönme hızıdakikada kırk beşdevir olan plâk. |
kırkgeçit | * Üzerinden birçek kez geçilmesi gereken veya birçok geçidi bulunan ırmak. |
kırkı | * Kırkmak işi. * Davarların yün veya kıllarınıkırkmaya yarayan makasa benzer araç. |
kırkıçıkmak | * (loğusa, yeni doğan bebek veya ölü için) doğumdan veya ölümden sonra kırk gün geçmek. |
kırkıcı | * Davarların yün veya kıllarınıkırkan kimse. |
kırkılma | * Kırkılmak işi. |
kırkılmak | * Kırkmak işi yapılmak. |
kırkım | * Davarların kırkılması işi. * Davarların kırkıldıklarımevsim. |
kırkımcı | * Kırkıcı. |
Kategoriler