Kategoriler
L SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük L Sayfa 3

laforizma * Çok bilinen bir sözü veya atasözünü biraz değiştirip eklemeler yaparak güncel sorunları belirten cümle,
kıssadan hayat hisseleri: Bir toplumda değerler haklandıkça, o toplumda hep hırsızlar aklanır. Akılsız başın cezasını
halklar çeker. sözü gibi.
lâfta kalmak * bir işdüşünce aşamasında kalıp gerçekleşmemek.
lâftan anlamak * söyleneni dinleyip uymak veya uygulamak.
lâfügüzaf * Boşsöz.
lâfzen * Sözün gelişine, söylenişine, yapısına göre, yazılı olmayarak.
lâfzî * Sözün söylenişine, yapısına ait, sözle ilgili.
lâgar * Zayıf, çelimsiz, etsiz.
lâgos * Bkz. lâhos.
lâgün * Denizden dar bir kıyıkordonu veya bir kanal ile ayrılmışgöl, deniz kulağı.
lâğım * Bir yerleşim merkezinde pis suların akıp gitmesi için yer altında açılmışkanal, geriz.
* Düşmanın kale duvarlarınıyıkmak veya düşman ordugâhına zarar vermek amacıyla, düşman siperlerine
doğru yer altından açılan dar yol.
lâğım çukuru * Abdesthanelerin pis sularınıve pisliklerini toplamak için kazılmışkapalıkuyu, fosseptik.
lâğım döşemi * Bkz. kanalizasyon.
lâğımcı * Pis su kanallarınıaçıp temizleyen işçi.
* Düşman kalelerini yıkmak için lâğım kazan asker.
lâğımcılık * Lâğımcının yaptığı iş.
lâğımla atmak * (bir kayayı) delip, içine patlayıcımaddeler koyduktan sonra bu maddeleri ateşleyerek parçalamak.
lâğıv * (bir kuruluşu) Kaldırma.
* Hükümsüz kılma, feshetme.
lâğvedilme * Lâğvedilmek işi.
lâğvedilmek * (bir kuruluş) Kaldırılmak.
* Hükümsüz kılınmak, feshedilmek.
lâğvetme * Lâğvetmek işi veya durumu.
lâğvetmek * (bir kuruluş) Kaldırılmak.
* Hükümsüz kılmak, feshetmek, dağıtmak.
lâğvolma * Lâğvolmak işi.
lağvolmak * (bir kuruluş) Kaldırılmak.
* Hükümsüz kılınmak, dağıtılmak.
lâğvolunma * Lağvolunmak işi veya durumu.
lâğvolunmak * Lâğvedilmek.
lâhana * Turpgillerden, güz ve kışsebzesi olarak yetiştirilen ve birçok türü olan bitki, kelem (Brassica oleracea).
lâhavle * Sabrın tükendiğini belirtmek için söylenir.
lâhavle çekmek (veya okumak) * bir sıkıntıyı, öfkeyi yatıştırmak için “lâhavle”ile başlayan Arapça duayı okumak.
lâhika * Ek.
lâhit * Kenarlarıkâgir, üstü kapak taşlarıyla örtülü mezar.
* Taşveya mermerden oyma mezar.
lâhmacun * Üstüne kıyma, kıyılmışsoğan ve baharat konularak fırında pişirilen pide.
lâhmacuncu * Lâhmacun yapan ve satan kimse.
lâhmacunculuk * Lâhmacuncunun işi veya mesleği.
lâhos * Hanigillerden, Akdeniz ve Ege’de yaşayan lezzetli bir balık, kaya hanisi.
lâhurakî * Lâhor’a ait.
lâhurî * Lâhor’da yapılan her tür şal, Lahor şalı.
lâhut * Tanrıâlemi.
* Kutsal.
lâhutî * İlâhî, Tanrısal.
lâhza * Zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir parçası, an.
lâhzacık * Kısa bir an.
lâhzada * Çarçabuk, bir anda, hemen, bekletmeden.
lâik * Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrıtutan.
lâikleşme * Lâikleşmek işi veya durumu.
lâikleşmek * Lâik duruma gelmek.
lâikleştirme * Lâikleştirmek işi.
lâikleştirmek * Dinle ilgili olmayan işleri dinî görüşlerin dışında tutmak.
lâiklik * Lâik olma durumu, lâisizm.
* Devlet ile din işlerinin ayrılığı; devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız
olması, lâisizm.
lâin * Lânetlenmiş, mel’un.
lâisizm * Lâiklik.
-lak / -lek * İsim ve sıfatlardan isim ve sıfat türeten ek: Teker-lek, yuvar-lak, diş-lek vb.
lâka * Uzak Doğu’da yetişen Amerika elmasından çıkan zamk.
* Boyacılıkta kullanılan, kırmız böceğinin üst deri bezlerinin salgıladığımadde.

Bir yanıt yazın