leffüneşir | * Birkaç adı bir sözün başında söyledikten sonra bunların sıfat veya fiillerini daha aşağıda sıralama. |
legal | * Kanunî, yasal, meşru. |
legalleşme | * Legalleşmek işi veya durumu. |
legalleşmek | * Legal, yasal duruma gelmek. |
legato | * Bir parçanın notalarının, ara vermeden birbirine bağlanarak söyleneceğini veya çalınacağınıanlatır. |
legorn | * Yumurta verimi çok, genellikle beyaz tüylü bir tavuk ırkı. |
leğen | * Genellikle, içinde bir şey yıkamak için kullanılan metal veya plâstikten, yayvan kap. * Bütün üstün yapılı omurgalılarda, gövdenin arka veya alt ucunda bulunan, bir yandan omurganın bel bölümüyle, öte yandan bacaklarla eklemlenen kemik çatı, havsala. |
leğen başından almak | * hamarat diye seçerek almak. |
leğen ibrik | * El ve yüz yıkamak, abdest almak için kullanılan, leğen ve ibrikten oluşan takım. |
Leh | * Polonya halkından veya bu halkın soyundan olan kimse. |
leh | * Onun için, onun tarafına, ondan yana. * Bir şeyden veya bir kimseden yana olma. * Yarar, menfaat, fayda. |
Lehçe | * Polonya dili. |
lehçe | * Bir dilin tarihî, bölgesel, siyasî sebeplerden dolayıses, yapıve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt. * Şive, konuşma tarzı. |
lehçe bilimi | * Bir dilin lehçelerini inceleyen bilim dalı, diyalektoloji. |
lehçeci | * Lehçe bilimi uzmanı. |
lehdar | * Yandaş, taraftar. |
lehim | * Erime noktalarıdüşük metalleri tutturma işlemlerinde kullanılan, kalay ve kurşun alaşımlarının genel adı. * Bu alaşımla yapılan işlem. |
lehimci | * Lehim yapan kimse. |
lehimcilik | * Lehim yapma işi. |
lehimleme | * Lehimlemek işi. |
lehimlemek | * Lehimle yapıştırmak, lehimle tutturmak. |
lehimlenme | * Lehimlenmek işi. |
lehimlenmek | * Lehimle yapıştırılmak. |
lehimletme | * Lehimletmek işi. |
lehimletmek | * Lehim yaptırmak. |
lehimli | * Lehimle tutturulmuş. |
lehinde olmak | * bir şeyin tarafınıtutmuşolmak veya birinin yararına olmak. |
lehinde söylemek (veya bulunmak) | * iyiliğini söylemek. |
lehine olmak | * bir kimsenin iyiliğine yardım eder olmak. |
lehte olmak | * (bir şeyden) yana olmak. |
lejant | * Bir fotoğrafın, desenin veya karikatürün özünü anlatan yazı. |
lejitimist | * Meşrutiyetçi. |
lejyon | * Eski Romalılarda, piyade ve süvarinin oluşturduğu askerî birlik. * Birkaç takımdan oluşan asker birliği. |
lejyoner | * Lejyon asker. * Fransa’da légion d’honneur nişanıalmışkimse. |
-lek | * Bkz. -lak / -lek. |
leke | * Kirliliği gösteren iz. * Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan renk değişikliği. * Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe. * Vücudun herhangi bir yerinde oluşan renk değişmesi. * Parlak bir yüzeyde görülen karanlık bölüm (Güneş, Ay, gezegen için). |
leke etmek (veya yapmak) | * lekelemek. |
leke getirmek | * yüz kızartacak, onur kıracak durumla karşılaşmak. |
leke olmak | * üstünde leke oluşmak. |
leke sürmek | * birine onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak, suç yüklemek, lekelemek. |
lekeci | * Kuru temizleme yapan, kuru temizleyici. |
lekeci kili | * Kumaşlardaki lekeleri çıkarmak için kullanılan bir tür kil. |
lekecilik | * Doğa biçimlerini değil, boya biçimlerini değerlendiren ve boya vuruşundan doğan görüntünün, insanın iç coşkusunu anlatmaya yeter olduğuna inanan soyut resim anlayışı, taşizm. |
lekeleme | * Lekelemek işi. * Namusa dokunur bir suç yükleme. |
lekelemek | * Bir şeyi kirletmek, bir şey üzerinde leke oluşturmak. * Birine, namusa dokunur bir suç yüklemek. |
lekelenme | * Lekelenmek işi. * Adıkötüye çıkma. |
lekelenmek | * Leke oluşmak. * Kötü tanınmak. |
lekeli | * Herhangi bir sebeple üzerinde leke olmuş, lekesi olan. * Kötü tanınmış, lekelenmiş. |
lekeli humma | * Tifüs. |
lekende | * Kaba dikiş. |
Kategoriler