makineleşme | * Makineleşmek işi. |
makineleşmek | * Üretimde makine gücünden, giderek daha çok yararlanmak. * Davranışları, hareketleri makinelerinkine benzer duruma gelmek, bazı işleri alışkanlıkla yapmak. |
makineleştirme | * Makineleştirmek işi. |
makineleştirmek | * Makine ile yapılmasını sağlamak. |
makineli | * Makinesi olan, makine ile işleyen. * Makineli tüfek. |
makineli tabanca | * Bir tür otomatik silâh. |
makineli tüfek | * Tetiğine basılınca sürekli kurşun atan bir çeşit tüfek, mitralyöz. |
makineli tüfek gibi | * çok hızlı, birbiri ardınca. |
makineyi bozmak | * bağırsakları bozulmak, ishal olmak. |
makinist | * Lokomotif, vapur, fabrika vb. nin makinesini işleten kimse. * Makinelerden anlayan, makineleri onarabilen usta. |
makinistlik | * Makinistin görevi. |
makrama | * Bkz. Mahrama. |
makro- | * Birçok kelimenin önünde “büyük” anlamıveren ön ek. |
makrome | * Kalın iplikle elde örülmüşiş. |
makromeli | * Kol veya bacaklardan birinin veya birkaçının aşırı gelişmesi. |
makrosefal | * Başıanormal derecede büyük olan (kimse). |
maksat | * İstenilen şey, amaç, gaye, erek. |
maksat gütmek | * (bir işi yaparken) gizli amacı olmak. |
maksat hâsıl olmak | * amaca ulaşılmak, amaç gerçekleşmek. |
maksatlı | * Bir amacı olan. * Kötü niyetli, kasıtlı. |
maksatsız | * Bir amacı olmayan. * Bilmeden, istemeden, kasıtsız. |
maksi | * Uzun. |
maksi etek | * Boyu topuklara kadar uzanan etek. |
maksimal | * Maksimum. |
maksimum | * Bir şey için gerekli en büyük (derece, nicelik), maksimal. * Değişebilen bir niceliğin varabileceği en yüksek olan (sınır), azamî, maksimal. |
maksure | * Camilerde, parmaklıklarla çevrilmişyer. * Bir evin yabancıların girmesine izin verilmeyen bölümü. |
maksut | * İstenen, niyet edilen, güdülen, amaçlanan. |
makta | * Bir şeyin kesildiği yer, kesit. * Divan edebiyatında gazelin veya kasidenin son beyti. * Kemikten yapılmışkalem ucunu düzeltmeye yarayan araç. |
-makta / -mekte | * Şimdiki zaman görevinde kullanılan ek. |
maktel | * Cinayet işlenen yer. |
maktu | * Kesilmiş, kesik. * Kesin olarak değeri biçilmiş. * Ölçü ile satılmayan, götürü. |
maktu fiyat | * Değişmez olarak tespit edilmiş, pazarlık edilmeyen fiyat, kesin fiyat. |
maktul | * Öldürülmüş, öldürülen. |
maktul düşmek (veya olmak) | * vurulup ölmek, öldürülmek, katledilmek. |
makul | * Akla uygun, akıllıca. * Akıllıca işgören, mantıklı. * Aşırı olmayan, uygun, elverişli. * Belirli. |
makul olmak | * akıllıca, akla uygun davranmak. |
makule | * Takım, çeşit. * Ulam, kategori. |
makûs | * Ters çevrilmiş, başaşağı getirilmiş. * Uğursuz, kötü. |
makyaj | * Yüzü güzelleştirmek için boyama, yüz boyama, yüz bakımı, düzgün. * İyi görüntü sağlamak, belli bir tipi yaratmak veya yalnızca bazıdüzeltmeler yapmak için oyuncunun yüzünde ve başka organlarında yapılan boyama ve değişmeler. |
makyaj odası | * Televizyon, sinema, fotoğrafçılık ve reklâmcılıkta filmin çekiminden önce gerekli makyajın yapıldığıyer. |
makyaj takımı | * Makyaj için gerekli olan malzemeleri bir arada bulunduran set. |
makyaj yapmak | * yüzü çeşitli işlemlerle temizlemek, boyamak ve diğer işlemlerle daha bakımlıve güzel göstermek. |
makyajcı | * Makyaj yaparak geçimini sağlayan kimse, düzgüncü. |
makyajcılık | * Makyajcının görevi, düzgüncülük. |
makyajlama | * Makyajlamak işi veya durumu. |
makyajlamak | * Makyaj yapmak. |
makyajlı | * Makyajı olan. |
makyajsız | * Makyajı olmayan. |
Makyavelcilik | * Politikada, amaca ulaşmak için ahlâka aykırıda olsa, her türlü aracıhoşgören anlayış, Makyavelizm. |
Makyavelizm | * Makyavelcilik. |
Kategoriler