mal | * Bir kimsenin veya bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü. * Birinin mülkiyeti altında bulunan büyükbaşhayvanların bütünü. * Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, tüccar malı, emtia. * Bayağı, aşağılık, kötü kimse. * Esrar. |
-mal | * Fiilden sıfat türeten ek. |
mal beyanı | * 343 mal bildirimi. |
mal bildirimi | * Mülkiyeti altında bulunan taşınır ve taşınmaz malların listelenerek istenen makama sunulması. |
mal birliği | * Hukuk bakımından karıve koca mallarının bir bütün sayılması. |
mal bulmuşmağribî gibi | * büyük bir zenginliğe kavuşmuşçasına büyük sevinç ve coşku ile. |
mal canın yongasıdır | * insan, malına gelen zarardan, canına gelmişçesine acıduyar. |
mal canlısı | * Mala çok düşkün, malıçok seven. |
mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan | * bu dünya gelip geçicidir, mala mülke fazla değer vermemek gerekir. |
mal edinmek | * kendine mal sağlamak, mal sahibi olmak. |
mal etmek | * bir değer karşılığında sahip olmak. * kendi malı, eseri, buluşu gibi benimsemek veya saymak. * yüklemek, ait olduğunu göstermek. |
mal kaldırmak | * ürün elde etmek. |
mal kapatmak | * para karşılığında herhangi bir üretim alanındaki verimin sırf kendisine ayrılmasını sağlamak. |
mal meydanda | * bir işin gizli bir yönünün olmadığını belirtir. |
mal müdürlüğü | * Bir ilçede devlet gelirlerinin toplandığımaliye dairesi. |
mal müdürü | * Maliye Bakanlığının ilçelerdeki mal işlerini yürütmekle görevli memuru. |
mal mülk | * Her türlü taşınır ve taşınmaz maddî varlık. |
mal olmak | * bir değer karşılığında birinin iyeliği altına girmek. * bir iş, bir davranışsonucu zarara uğramak. * (bir yeri,bir şeyi) benimsemek. |
mal para | * Kendi öz değerleri, yani ihtiva ettikleri satın alma gücüne çok yakın olan ödeme aracı. |
mal sahibi | * Bir malı, mülkiyeti altında bulunduran kimse. |
mal sandığı | * Para alıp veren devlet dairesi. |
mal varlığı | * Bir kişiye ait para ile ölçülebilen hakların bütünü, mamelek. |
mal yapmak | * servet sahibi olmak. |
mala | * Harç alıp sürmeye yarayan, çoğu üçgen biçiminde, yassı, demirden, üstten tahta saplı, duvarcıve sıva aracı, sürgü. |
malafa | * Önceden delinmişparçalarıtornalamaya özgü torna tezgâhı bağlama aleti. |
malaga | * İspanya’nın Malanga yöresinde yapılan bir tür şarap. * İri taneli misket üzümü. |
malak | * Manda yavrusu. |
malakit | * Yeşil renkli, yontulup parlatılabilen, doğal bakırlı, hidratlıkarbonat, bakır taşı. |
malaklama | * Malaklamak işi. |
malaklamak | * (manda)Yavrulamak. |
malalama | * Malalamak işi. |
malalamak | * Çimento veya alçısürülmüş bir yüzeyi mala sürerek düzeltmek. |
malama | * Samanla karışık tahıl. |
malarya | * Sıtma. |
malayani | * Boşve yararsız, saçma. |
malaz | * Sulak yer. * Sürülmemiş, ot bürümüştoprak. * Su altında kalan, su basmıştarla. |
malca | * Mal olarak, mal bakımından. |
malç | * Toprak ve rutubet muhafazasıamaçları ile çayır ve mera üzerine bırakılan veya başka yerlerden getirilip serpilen her türlü bitki artığı. |
malen | * Mal olarak, malca. |
malgama | * Cıvanın herhangi bir madenle birleşerek yaptığı alaşım, amalgam. |
-malı/ -meli | * Gereklilik kipi eki: çalış-malı, görmeli, bil-meli-yiz vb. |
malıtaşı | * Bazen kayıklarda çapa yerine kullanılan, ipe bağlı büyükçe taş. |
malın gözü | * En iyisi, en güzeli. * Açık göz, kurnaz, çok bilmiş. * Aşağılık ve düzenci kimse. * İffetsiz. |
malî | * Mal ve para ile ilgili, parasal. * Maliyeye ilişkin, maliye ile ilgili. |
malî | * Yüklü, dolu. * Çok fazla. |
malî yıl | * Her yıl bütçenin uygulanması için, martın birinden başlayıp ertesi yıl şubat sonunda kapanan süre. |
malî analist | * Ekonomik ve malî konularıçözümleyen uzman. |
malî belge | * Kredi açılışını göstermek için çıkarılan ve ikrazcı bankaya finansman yenilemesi yapmayısağlayan senet. |
malî cebir | * Paraya ilişkin konularıesas alan bilim dalı. |
malî senet | * Malî belge. |
Kategoriler