mâni | * Genellikle birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı olan, daha çok hecenin yedili ölçüsüyle söylenen halk şiiri. |
mani düzmek (veya yakmak) | * mani okumak veya müzik eşliğinde mani söylemek. |
mâni olmak | * önüne geçmek, engellemek, önlemek. |
mâni,-i | * Bir şeyin yapılmasınıönleyen şey, engel. |
mânia | * Engel. |
mânialı | * Engelli. |
manicilik | * İranlıdüşünür Mani’nin III. yüzyılda kurduğu ve iyilik kötülük esasına dayalıdinî doktrin. |
manidar | * Anlamlı olan, manalı. |
manifatura | * Fabrika yapımıher türlü kumaşve bez gibi dokumalar. |
manifaturacı | * Manifatura eşyasısatan kimse. * Manifatura eşyasının satıldığıyer. |
manifaturacılık | * Manifaturacı olma durumu. |
manifesto | * Bir gemideki malları göstermek için kaptan tarafından boşaltma işlemlerinin yapılacağı gümrük idaresine verilen liste. * Bildiri. |
Maniheizm | * Manicilik. |
manika | * Gemilerde, ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca. |
manikür | * Elin ve özellikle el tırnaklarının bakımı. |
manikürcü | * Mesleği manikür yapmak olan kimse. |
manikürcülük | * Manikürcünün yaptığı iş. |
manikürlü | * Manikürü yapılmış, manikürü olan. |
manikürsüz | * Manikürü olmayan. |
maniple | * Telgraf işaretlerini göndermek için, bir devredeki akımıkesmekte veya yeniden vermekte kullanılan araç. |
manipülâsyon | * Varlıklarıyapıcı, açıklayıcıve yararlı bir biçimde kullanma işi. |
manipülâtör | * Manipleyi kullanan kimse. * Maniple. |
Manisa kebabı | * Manisa yöresine özgü bir kebap türü. |
Manisa lâlesi | * Düğün çiçeğigillerden, korularda, kırlarda yetişen bir bitki (Anemone pulsatilla). |
manişka | * İki dilli iki makara ile yapılan palanga. |
manita | * Hileyle, düzenle, tanışır gibi bir hâl takınarak para sızdırma, hırsızlık. * Sevgili. |
manitacı | * Manitacılıkla para sızdıran dolandırıcı. |
manitacılık | * Tanışıyormuşgibi yaparak veya çevredeki yandaşlarından destek alarak birinden para sızdırmak işi, bir çeşit dolandırıcılık. |
manivelâ | * Bir ucunun bağlı bulunduğu bir nokta çevresinde dönen kol. * Kaldıraç. |
manivelâlı | * Manivelâsı olan. |
mankafa | * Anlayışsız, aptal. * Sakağıhastalığına tutulmuş(at). |
mankafalık | * Mankafa olma durumu, anlayışsızlık, aptallık. * Atlarda görülen süreğen, şiddetli sakağı. |
manken | * Genellikle moda evlerinde giysileri alıcılara göstermek işiyle görevli kimse, model. * Ressam ve heykeltraşların gerektikçe model gibi kullandıkları, türlü durumlarıalabilen eklemli, çoğunlukla tahtadan yapılmışinsan veya hayvan örneği. * Terzilerin, giysi denemek, sergilemek için kullandıkları insan vücudu biçimindeki tahta, mukavva vb. kalıp. |
manken gibi | * vücut ölçüleri düzgün ve ince olan. |
mankenlik | * Mankenlik işi. |
manolya | * Manolyagillerden, yapraklarıalmaşık, iri ve parlak yeşil renkte bir süs ağacı(Magnolia grandiflora). * Bu ağacın çok iri, beyaz ve limon kokusunda güzel çiçeği. |
manolyagiller | * Ayrıtaç yapraklı iki çeneklilerden, manolya gibi çoğu güzel kokulu bitkileri içine alan familya. |
manometre | * Buharın veya herhangi bir gazın bulunduğu kabın iç yüzeylerine yaptığı basıncıölçen alet, basıölçer. |
mansap | * Bir ırmağın denize veya başka bir ırmağa döküldüğü veya kavuştuğu yer, ırmak ağzı, kavşak, munsap. |
mansıp | * Makam, yüksek memuriyet. |
mansiyon | * Bir yarışmada konulan ödüle yeterli nitelikte görülmemekle birlikte, anılmaya değer bulunan kimseye veya esere verilen derece. |
manşet | * Bir gömleğin kol ağzına geçirilen, genellikle çift katlıkumaştan yapılan bölüm, kolluk. * Gazetelerin ilk sayfalarının üst bölümüne iri puntolarla konulan başlık. |
manşon | * Elleri soğuktan korumak için kullanılan, astarlanmışkürk, el kürkü. * Bkz. ek bileziği. |
mantar | * Mantarlardan, içinde zehirlileri de bulunan, emeçleri bir gövde ve bunun üstünde bir şapka biçiminde gelişmiş, ilkel bitkilerin genel adı(Fungi). * Esnek ve sudan hafif olduğundan şişe tapası, cankurtaran simidi, cankurtaran yeleği, ayakkabıtabanıve daha birçok şeylerin yapımında kullanılan, su geçirmesiz, meşe ağacıtabakası. * Bu tabakadan yapılan şişe tapası. * Çocukların özel tabanca ile patlattıkları barutlu madde. * Balık ağlarınısu yüzünde tutmaya veya olta sarmaya yarayan mantar parçası. * (hayvanlarda) Burun ucu. * Çoğunlukla yüzde, deri üzerinde koyu kızıl veya mor renkte oluşan bir cilt hastalığı, küflüce. * Bazımantarların yol açtığı bitki veya hayvan hastalığı, küflüce. * Uydurma söz, yalan. |
mantar ağacı | * Turunçgillerden, kerestesi çok gözenekli, süngerimsi, açık sarırenkli bir ağaç (Phelloderidron amurerıse). |
mantar atmak | * yalan söylemek, martaval atmak. |
mantar bilimci | * Mantar bilimi ile uğraşan kimse. |
mantar bilimi | * Mantarların yapılarını, yaşayışlarınıve yol açtıklarıhastalıkları inceleyen bilim dalı, mikoloji. |
mantar çorbası | * Mantarların pişirilmesinden sonra unun yoğurtla karışımının tereyağı, sarımsak ile birlikte bol su içinde kaynatılmasıyla yapılan bir çorba türü. |
mantar gibi yerden bitmek | * birdenbire veya kendiliğinden ortaya çıkmak. |
Kategoriler