marazlanma | * Marazlanmak işi. |
marazlanmak | * Hastalanmak, hasta olmak. |
marazlı | * Hastalık, hasta. |
marazlık | * Güç, sıkıntılı, huzursuz durum. |
marazlık etmek | * güç, sıkıntıveren, huzursuzluk doğuran bir durum yaratmak. |
marda | * Iskarta mal. |
mareşal | * En yüksek askerî unvan; bu unvanıtaşıyan asker, müşir. |
mareşallik | * Mareşal olma durumu, müşirlik. * Mareşal sanı. |
mareşallik asası | * Törenlerde mareşallerin ellerinde tuttuklarıkısa ve üzeri süslü sopa. |
margarik asit | * Margarin yapımında kullanılan, palmatik asitle stearik asit arasında, billûr durumunda yapay yağasidi. |
margarin | * İç yağlarında bulunan, margarik asidin gliserinle birleştirilmesiyle de yapay olarak elde edilen, 47°C de eriyen ve besin değeri olan bitki yağı. |
marifet | * Ustalık, hüner, uzmanlık. * Uygun olmayan, hoşa gitmeyen, can sıkıcı işveya davranış. * Bilim, bilgi. * Aracı, ikinci el. |
marifetiyle | * eliyle, aracılığıyla. |
marifetli | * Ustalıklı, hünerli. |
marifetsiz | * Ustalığı olmayan, hüner gerektirmeyen. |
marihuana | * Hindistan’da yetişen kenevirin çiçeklerinden ve yapraklarından elde edilen uyuşturucu madde. |
marina | * Küçük teknelerin ve yatların barınabilmeleri için özel bir mendirekle çevrilen veya bir liman içinde ayrılan deniz alanı, yat limanı. |
marinacılık | * Marina işletmeciliği. |
mariz | * Hastalıklı, hasta olan. |
marizleme | * Marizlemek işi veya durumu. |
marizlemek | * Dövmek, dayak atmak. |
marj | * Ticarî bir işlemde zarar tehlikesine karşıayrılan pay. * Yazılmışveya basılı bir kâğıdın kenarında bırakılmış boşluk. |
marjinal | * Toplum dışında yer alan. |
marjlı | * Marjı olan. |
mark | * Alman para birimi. * Finlandiya para birimi, markka. |
marka | * Resim veya harfle yapılan işaret. * Bilet, para yerine kullanılan metal veya başka şeyden parça. |
markacı | * Marka satan kimse. |
markaj | * Bazıtakım oyunlarında ayakla veya vücutla karşıtakım oyuncusunun davranışına engel olma. |
markalama | * Markalamak işi. |
markalamak | * Bir nesneyi tanıtmak veya benzerlerinden ayırmak için işaret koymak. |
markalanma | * Markalanmak işi. |
markalanmak | * Markalamak işi yapılmak. |
markalı | * Markası olan. |
markasız | * Markası olmayan. |
marke | * İşaretlenmiş, belirtilmiş. |
marke etmek | * takım oyunlarında karşıtakımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, tutmak. |
market | * Alıcının kendi işini kendisinin gördüğü, daha çok her türlü yiyecek maddesinin ve mutfak gerecinin satıldığıdükkân. |
marketçi | * Market işleten kimse. |
marketçilik | * Market işletme işi. |
marketing | * Pazarlama. |
marki | * Bazı batıdevletlerinde kont ile dük arasındaki bir soyluluk unvanı. |
markiz | * Markinin karısı. * İki kişilik, alçak, oldukça genişkoltuk. * Bir kapıveya pencere önünde yağmurdan korunmak için yapılan saçak. |
markizet | * Bir çeşit ince ve çoğu kez çiçekli, pamuklu kumaş. |
markka | * Finlandiya para birimi, mark. |
markör | * Önemli ibareleri veya dikkati çekmek istenilen yerleri işaretlemeye yarayan kalem. |
Marksçı | * Marksçılık yanlısı olan (görüş, kimse). |
Marksçılık | * Marx’ın düşüncelerine dayanan devrimci sosyalist akım. |
Marksist | * Marksçı. |
Marksizm | * Marksçılık. |
marley | * Yapılarda döşeme gereci olarak kullanılan plâstik madde. |
Kategoriler