maruz bırakmak | * bir olay veya durum karşısında veya etkisinde bırakmak. |
maruz bulunmak (veya olmak) | * bir olay veya durum etkisinde veya karşısında bulunmak. |
maruz kalmak (veya kalmamak) | * bir olay veya bir durumla karşıkarşıya olmak (olmamak). |
maruzat | * Mevki, makam veya yaş bakımından büyük birine sunulan, bildirilen dilek veya bilgi, sunuş. |
marya | * Beşyaşından büyük veya damızlık dışı bırakılmışdişi koyun. * Dişi hayvan. * Bir tür küçük balık. |
marya ağı | * Uzunluğu altmış, genişliği üç dört kulaç olan bir tür balık ağı. |
mas | * Emme, emerek içine çekme, soğurma. |
mas etmek | * Bkz. massetmek. |
masa | * Bir destek üzerine oturtulmuş bir tabladan oluşan mobilya. * Aynımasada oturanların tümü. * Dairelerde, kurumlarda belli konularla ilgili işlerin görüldüğü bölüm. * Bkz. İflâs masası. * İç içe geçme ayaklarıyla yüksekliği ayarlanabilen masa biçiminde atlama aracı. |
masa başı | * Masada, masada oturarak. |
masa örtüsü | * Masa üzerine serilen kumaşvb. maddeden yapılan örtü. |
masa saati | * Masa üzeri için yapılan saat. |
masa tablası | * Masa üzerine konulan veya masa için yapılmıştabla. |
masa takvimi | * Masa üzerinde bulundurmak üzere özel olarak yapılmış bir tür takvim. |
masa tenisi | * Masa topu. |
masa topu | * Kurallarıtenisinkine benzeyen, masa üzerinde özel top ve raketlerle oynanan bir oyun,masa tenisi. |
masa üstü yayıncılık | * Kitap, dergi vb. güncel yayınlarıön plânda tutan yayıncılık mesleği. |
masaj | * Vücut yüzeyinde el, elektrik, su aracılığıyla çeşitli işlemler yapma biçiminde, iyileştirme ve bakım yöntemi; ovma, ovuşturma. |
masajcı | * Sağlık veya tedavi amacıyla masaj yapan kimse, masör. |
masajlama | * Masajlamak işi veya durumu. |
masajlamak | * Masaj yapmak. |
masal | * Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların veya tanrıların başından geçen, olağan dışı olaylarıanlatan hikâye. * Öğüt verici, ahlâk dersi veren alegorik eser. * Boşve yalan söz. * Değersiz, önemsiz şey. |
masal âlemi | * Doğaüstü, gerçek dışı, ancak masallarda rastlanabilecek yerler için kullanılır. |
masal âleminde yaşamak | * gerçek olmayan, gerçekleşmesi güç olan şeyler düşünerek yaşamak. * masallardaki gibi olağanüstü güzel anlar yaşamak. |
masal gibi | * olmayacak biçimde. |
masal okumak (veya anlatmak) | * inandırıcı olmayan, oyalayıcısözlerle kandırmaya çalışmak. |
masalcı | * Masal anlatan, yazan veya okuyan kimse. * Yalan uyduran, hayalî şeyler anlatan kimse. |
masalımsı | * Masalıandıran, masala benzeyen. |
masallaştırmak | * Masal durumuna getirmek. |
masara | * Küçük, dar yer veya hücre. |
masarif | * Giderler, masraflar. |
masarika | * Bağırsaklarıtutan karın iç zarı. |
masat | * Bıçak bilemeye yarayan çelikten, çubuk biçiminde araç. |
masif | * Kütlesi, görünürdeki bütün hacmi kaplayan, kaplama veya doldurma olmayan, som. |
masiko | * Rengi kırmızı ile sarıarasında değişen, doğal kurşun oksit (PbO). |
mask | * Genellikle ölünün yüzüne uygulanarak elde edilen yüz kalı bı. |
maskanyin | * Doğal amonyum sülfat. |
maskara | * Eğlendirici, sevimli, güldürücü, hoş. * (küfür olarak söylendiğinde) Şerefsiz, haysiyetsiz, rezil. * Karnaval maskesi. * Kirpik boyası, rimel. |
maskara etmek | * bir kimseyi veya şeyi gülünç ve şerefsiz duruma düşürmek. * bir şeyi bozmak, berbat etmek. |
maskara olmak | * gülünç bir duruma düşmek. |
maskaraca | * Maskara gibi, maskaraya benzer. |
maskaralanma | * Maskaralanmak işi veya durumu. |
maskaralanmak | * Maskaralık etmek. * Şerefsiz, haysiyetsiz ve gülünç davranışlarda bulunup herkesin eğlencesi olmak. |
maskaralaşma | * Maskaralaşmak işi. |
maskaralaşmak | * Eğlendirici, hoş bir durum almak. * Herkesin eğlencesi durumuna gelmek. |
maskaralık | * Eğlendirici, güldürücü davranış, soytarılık. * Şerefsizce, haysiyetsizce davranış, rezalet. |
maskarası olmak | * birinin eğlencesi olmak. |
maskarasınıçıkarmak | * birini rezil etmek, küçük düşürerek gülünç duruma sokmak. |
maskarat | * Maskarata. |
maskarata | * Ayakkabının üst yüzünün ön tarafında dikişle ayrılan burun bölümü. |
Kategoriler