meleş | * İki kuzulu koyun. |
meleşme | * Meleşmek işi. |
meleşmek | * Birlikte melemek. |
melez | * Değişik türden hayvan veya bitkiden üremiş(hayvan veya bitki), kırma, azma, metis. * Değişik ırkta ana babadan doğmuşolan (kimse). * Katışık. |
melezleme | * Melezlemek işi. |
melezlemek | * İki ayrıtürü çiftleştirip birleştirmek. |
melezleşme | * Melezleşmek işi. |
melezleşmek | * (bir bitki) Başka bir bitki türünün çiçekleriyle döllenmek. * Yabancılaşmak. |
melezleştirme | * Melezleştirmek işi veya biçimi. |
melezleştirmek | * Melez duruma getirmek. |
melezlik | * Melez olma durumu. |
melfuf | * Sarılmış, bağlanmış, eklenmiş. |
melfufen | * Eklenmişolarak. |
melhem | * Bkz. merhem. |
melhuz | * Mülâhaza edilen, düşünülen. |
melik | * Padişah, hükümdar, hakan. |
melike | * Kadın hükümdar, padişah karısı. |
melinit | * Aslıpikrik asit olan patlayıcı bir madde. |
melisa | * Oğul otu. |
melodi | * Ezgi. |
melodik | * Melodi ile ilgili, ezgili. |
melodram | * Yunan trajedilerinde koro başı ile bir oyuncu arasında geçen şarkılıdiyalog. * Müzik eşliğinde oyuncuların sahneye girip çıktıkları bir oyun türü. * Çağdaştiyatroda, hareketli ve duygusal olaylara dayalı bir oyun türü. |
melon | * Yuvarlak ve bombeli bir tür şapka. |
meltem | * Yazın karadan denize doğru esen mevsim rüzgârı. |
mel’un | * Tanrıtarafından lânetlenmişolan, lânetli. * Nefretle karşılanan, kötü. * Lânetlenmişkimse. |
mel’unca | * Mel’una yakışır biçimde, melun gibi. |
melül | * Üzgün. * Boynu bükük, zavallı, yoksul. |
melül mahzun | * Çok üzgün, sıkıntılı, ağlamaklı. |
melül melül | * Üzgün üzgün. |
memalik | * Memleketler. |
memat | * Ölüm. |
memba | * Kaynak, pınar. * Bir şeyin çıktığıyer. |
memba suyu | * İçinde erimişolarak mineraller bulunan, içme suyu olarak veya tedavi amacıyla kullanılan su. |
meme | * Yavrularınıemzirmek için, memelilerin göğsünde türlü biçim ve sayıda bulunan ve meme başıdenilen çıkıntıları olan organ. * Bazıaraçların meme başına benzeyen bölümü. * Vücudun herhangi bir yerinde oluşmuşküçük çıkıntı. * Ateşli silâhların veya bazıpatlayıcıların ateşlendiği çıkıntı. * Gemi çapasında kolların birleştiği şişkin yer. * Bkz. Emcek, emcik. |
meme başı | * Memenin ucundaki çıkıntı. |
meme bezi | * Memenin süt salgılayan dokusu. |
meme süngeri | * Meme başının çevresindeki koyu renkli yuvarlak bölüm. |
meme vermek | * emzirmek. |
meme yapmak | * motorlu araçlarda plâtin elektrik akımını geçirmeyecek ölçüde oksitlenmek, işlevini yapmaz olmak. |
memecik | * Deri ve sümük doku üzerinde görülen küçük ve sivri çıkıntı. |
memede olmak | * henüz meme ile beslenmek. |
memeden kesmek | * artık emzirmemek. |
memeli | * Memesi olan. * Herhangi bir biçimde memesi olan. |
memeliler | * Doğurarak üreyen, memeleri olan, sıcak kanlı, iki akciğerli, yüreğinde dört boşluğu olan, vücutları genellikle tüylerle örtülü omurgalıhayvanlar sınıfı. |
mememsi | * Meme başı biçiminde olan. |
memişhane | * Ayak yolu, abdesthane. |
memleha | * Tuzla. |
memleket | * Bir devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke. * Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, yurt. * İklim ve üretim bakımından ele alınan bölge. * Bir ülkede yaşayan bireylerin bütünü. |
memleket havası | * Halk türküsü. |
memleketçi | * Memleketin her bakımdan yükselmesini, gelişmesini isteyen, bu yolda çaba harcayan kimse. |
Kategoriler