mevdu | * Emanet edilmiş, verilmiş, bırakılmış. |
mevduat | * Belli bir süre sonunda veya istenildiğinde çekilmek üzere bankalara faizle yatırılan para, tevdiat. * Yatırım. |
mevduat defteri | * Bkz. banka cüzdanı. |
mevhibe | * Bağış, vergi, ihsan. |
mevhibeiilâhiye | * Tanrıvergisi. |
mevhum | * Gerçekte olmayıp var sanılan, var diye düşünülen, kuruntuya dayanan, vehmolunmuş. |
mevize | * Öğüt. |
mevki | * Yer, mahal. * Makam. * Bazıulaşım araçlarında yolculara veya tiyatro, sinema gibi yerlerde seyircilere sağlanan konfora ve bilet ücretlerine göre düzenlenmişyer. * Durum. |
mevkii olmak | * bir işte önemli bir makamda bulunmak. |
mevkuf | * Vakfedilmiş. |
mevkufen | * Tutuklu olarak. |
mevkufiyet | * Tutukluluk durumu. |
mevkut | * Süreli, periyodik, vakfedilmiş. |
mevkute | * Belli zaman aralıkları ile çıkan yayın, süreli yayın, periyodik. |
Mevlâ | * Tanrı. |
mevlâ | * Efendi, sahip, malik. * (büyük M ile) Tanrı. |
mevlâsını bulmak | * istediğine erişmek. |
Mevlevî | * Mevlevîlik tarikatına bağlıkimse. |
mevlevî pilâvı | * Kemiksiz koyun etinin hafifçe pişirilmesinden sonra nohut, kestane, havuç, soğan, yağ, fıstık ve pirinçle karıştırılıp, kısık ateşte hazırlanan bir pilâv türü. |
Mevlevîhane | * Mevlevî tekkesi. |
Mevlevîlik | * Mevlâna Celâlettin Rumî’nin görüşlerine dayanan ve oğlu tarafından kurulan tarikat. |
mevlit | * Doğma, doğum. * Doğum yeri, insanın doğduğu yer. * Hz. Muhammed’in doğumunu, hayatınıanlatan mesnevî. * Süleyman Çelebi’nin 15. yüzyılın başında yazdığı”Vesiletünnecat” adlımesnevî. * Bu mesnevînin okunduğu dinî tören. |
mevlit alayı | * Hz. Muhammed’in doğum günü olarak benimsenen Rebiülevvel’in 12. günü düzenlenen tören. |
Mevlit Kandili | * Hz. Muhammed’in doğum yıldönümü. |
mevlit şekeri | * Mevlit okunurken dağıtılan özel olarak yapılmışşeker. |
mevlithan | * Mevlit okuyan kimse. |
mevlût | * Doğum. * Yeni doğmuşçocuk. |
mevrut | * Gelen, gelmiş. |
mevsim | * Yılın, güneşten ısı, ışık alma süresi ve dolayısıyla iklim şartları bakımından farklılık gösteren dört bölümünden her biri, sezon. * Bazıatmosfer olaylarının en çok belirdikleri zaman. * Herhangi bir ekimin yapıldığıveya bir ürünün yetiştiği dönem. * Herhangi bir şeyin etkinlik dönemi, sezon. * Yaşam bölümü. |
mevsimli | * “Yersiz, gereksiz, zamansız konuşmak” anlamındaki mevsimli mevsimsiz konuşmak deyiminde geçer. |
mevsimli mevsimsiz | * Bkz. mevsimli. |
mevsimlik | * İlkbahar ve sonbaharda giyilen. * Bir mevsim için, bir mevsim süresince. |
mevsimsiz | * Zamanı iyi seçilmemiş. * Uygun zamanı gelmeden olan veya yapılan. |
mevsuf | * Nitelenmiş, nitelikleriyle belirlenmiş. * (sıfat tamlamalarında) Tamlanan. |
mevsuk | * Belgeye dayanan, doğru, doğruluğuna güvenilen, sağlam. |
mevt | * Ölüm. |
mevta | * Ölüler, ölmüşler, ölü, ölmüş. |
mevut | * Vaat olunmuş, söz verilmiş. |
mevzi | * Yer, mahal. * Bir askerî birliğin yeri veya bu birlik tarafından ele geçirilen bölge. |
mevziî | * Genel olmayan, bir yere özgü olan, yayılmamış, dar, sınırlı, mahallî, yerel. * Yerel, lokal. |
mevzilenme | * Mevzilenmek işi. |
mevzilenmek | * Mevzide yerini almak, mevziye girmek. |
mevzu | * Konu. |
mevzua girmek | * asıl konuyu ele almak. |
mevzuat | * Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. nin bütünü. * Sandık, çuval, teneke gibi içine ticaret malıkonulan koyacaklar. |
mevzulu | * Konulu. |
mevzun | * Biçimli, düzgün, oranlı, uyumlu. * Ölçülü, vezinli. |
mevzusuz | * Konusuz. |
mevzuubahis | * Konu olan, söz konusu; adı geçen, sözü geçen. |
mevzuubahis etmek | * söz konusu etmek, hakkında konuşmak. |
Kategoriler